Uygarlıkların Kesişiminden Doğan Melez Bir Yapı Tipi: Podyumlu Mezar Anıtları

(H. İbrahim Alpaslan)

Tarih boyunca insanoğlu ölümü birçok farklı biçimde anlamlandırmış, bu anlamlandırmaya koşut olarak da ölü bedenin ne yapılacağı konusunda farklı gelenekler ortaya çıkmıştır. Toprağa gömmek, yakmak, taş muhafazalar içine yerleştirmek veya yüksek bir platforma yerleştirip kuşların etleri yemesini sağlamak gibi birçok gelenek farklı kültürlerde farklı dönemlerde geçerli olmuştur. Bu süreçlerin çoğunu mimari kapsamda değerlendirmek mümkün değildir. Zira mezarlar çoğu zaman yapı ölçeğine varmazlar. Ancak bazı durumlarda ölüyü muhafaza etmek için mezar odaları veya mezar yapıları tercih edildiğinde mezar mimarisinden bahsetmek mümkün olur. Antik Mısır’daki mastabalar ve onlardan evrimleşen piramitler, farklı kültür ve coğrafyalarda karşılaşılan tümülüsler ve bina ölçeğine yaklaşan tüm mezar anıtları bu bağlamda ele alınır.

Bu çalışmanın konusu olan podyumlu mezar anıtları da gerek ölçekleri gerekse biçimleri dolayısıyla mimari çerçevede değerlendirmeyi hakeden yapılardır. Özünde bir podyum vasıtası ile zeminle ve bir anlamda gündelik hayatla, bu dünyayla ilişkisi kesilmiş, işlevinden soyutlanmış yapı heykelleri olarak değerlendirilebilen bu yapılarda genellikle barınma işlevine sahip bir konut veya tapınma işlevine sahip bir tapınak yerden yükseltilip erişilmez, dolayısıyla kullanılamaz hale getirilir. Nitekim aşağıda incelenecek örneklerde podyumun üstündeki ev veya tapınak görünümündeki bölümlerin hiçbiri bu işlevle kullanılamaz. Hatta çoğu zaman içlerinde bir mekan barındırmaz ya da barındırdığı şüphelidir. Bu durumda yapı işlevselliğinden arınarak bir temsil objesine, yani heykele dönüşür. Dolayısıyla bu yapılar, ölünün anısına inşa edilen bina heykelleridir.

Antik mezar geleneklerinin ve yapılarının kökenini belirlemek kolay değildir. Zira bu gelenekler çoğunlukla yazılı tarih öncesine dayanır. Bununla birlikte batı Anadolu’da yer alan, MÖ. 6. yüzyıla tarihlenen ve büyük olasılıkla türlerinin ilk veya erken örnekleri olan iki yapı yeni bir mezar anıtı tipinin ortaya çıktığına dair izler olarak yorumlanabilir. Aşağıda daha detaylı olarak ele alınacak olan bu yapıların ne Yunan ne de Pers kültürlerinde öncülleri olmadığı gibi hem Yunan hem de Pers etkileri taşıdıklarına dair güçlü izler bu ortaya çıkışta Anadolu’nun çok kültürlülüğünün gözardı edilemeyecek bir payı olduğunu düşündürür.

MÖ 6. Yüzyılda Anadolu, Yunan ve Pers Kültürü Arasındaki Etkileşimler

MÖ 6. yüzyıl Anadolu’da özellikle orta ve batı bölgelerde etkili olan güç odağı anakara Yunan kültüründen ayrımları olsa da geniş anlamda Yunan kültür dünyasının dışında sayılamayacak olan Lidya uygarlığıdır. Kökeni MÖ 11. yüzyıla kadar giden Lidya uygarlığı, başkent Sardes merkez olmak üzere egemenlik alanını zamanla genişletmiş, MÖ 6. yüzyılın ortasında gücünün zirvesinde neredeyse tüm batı ve orta Anadolu’yu hakimiyetine almış durumdadır.

Anadolu’da MÖ 6. yüzyılın bir diğer önemli güç odağı ise iç çatışmalarını sonlandırdıktan sonra gözünü batıdaki ufuklara diken Pers uygarlığıdır. MÖ 547 tarihinde orta Anadolu’da Lidyalılar tarafından karşılanıncaya kadar kendisine direnebilecek herhangi bir güçle karşılaşmadan ilerleyen Persler son onyıllarda artan araştırmaların da gösterdiği gibi Yunan kültürü ile kıyaslanabilecek kadar sofistike ve mimari açıdan gelişmiş bir doğu uygarlığının temsilcileriydiler. Dolayısıyla Perslerin özellikle MÖ. 6. yüzyıldaki bu ilerlemesi sadece askeri bir manevra değil Anadolu hatta Yunanistan’a kadar varan kültürel bir ilerleme anlamı da taşımaktaydı (Boardman, 2000).   

Perslerin Anadolu’da ne kadar kalıcı oldukları, ne kadar yerleştikleri veya benimsedikleri önemli tartışma konularından bir tanesidir. Perslerin anayurtlarından nüfus taşıyarak Anadolu’yu yurt edinme gibi bir niyetleri olduğuna dair bir iz yoktur. Varlıklarını, anayurtlarındaki yönetim sistemlerine benzer biçimde, eyaletlere -satraplık- bölerek başlarına doğrudan Pers veya kendilerine bağlı yerel yöneticiler atayarak vergi ve asker elde etme olarak kurmuşa benzerler. Dolayısıyla Pers varlığının Anadolu’daki belki de en önemli etkilerinden birisi “doğu tipi” yöneticilik sisteminin, yani güçlü bir liderin yönetimine bağlı satraplık sisteminin yayılması olmuştur. Bunun en bilinen örneklerinden birisi Pers kökenli olmadığı halde Karia’yı bir satrap gibi yöneten Halikarnassos’lu Mausollos’dur (Wiesehöfer, 2003).  

Dönemin önde gelen iki kültürü olan Pers ve Yunan kültürünün Perslerin Batı seferi ile karşılaşmaları ve hiç olmadığı kadar yakın ilişkiye girmelerinin tek yansıması siyasi değildir. Bu karşılaşma, dini ve spiritüel alanda da yeni gelenekler doğurmuştur. Bazı dini adetler, törenler evrimleşmiş, büyü gibi dinle alakalı ama bir o kadar da ondan ayrı olan bir alan “Pers dini ve Yunan dini gibi birbirine yakın, ama farklı, çoktanrıcı iki kültürün birleşmesinden” doğmuştur (Carastro, 2017).

Bu karşılaşmanın mimarlık alanındaki etkilerinden bahsetmek, bunu Pers mimarisinin Anadolu’daki temsilcileriyle örneklendirerek sunmak, daha doğrusu böyle bir örnek bulmak kolay değildir. Bunun nedeni, Perslerin, yukarıda değinildiği gibi Anadolu’ya yeni bir yerleşim alanı olarak görmedikleri ve kalıcı yapı inşasına girişmedikleri olabilir. Ancak bu, Perslerin Anadolu’da mimari anlamda hiçbir etkileri olmadığı anlamına da gelmez. Bugün birçok araştırmacı Perslerin Anadolu’daki mimari etkinliklerini detaylandıracak araştırmaları sürdürmektedir. Mimari düzeydeki etkileşimin daha net bir örneği olarak ise, Perslerin Susa’daki inşaatlarında “İyonyalı ve Lidyalı” taş ustalarını çalıştırdıkları bilinmektedir (Wiesehöfer, 2003).

Diğer taraftan, Yunan mimarisinin, özellikle Klasik döneme doğru giderken bir çok teknik ve biçimin oluşmaya başladığı MÖ 7. ve 6. yüzyıllarda, yalıtılmış bir dünyada gelişmediği, Mısır ve Yakındoğu mimarisi ile etkileşim içerisinde olduğuna dair bir çok görüş vardır. Dor düzenindeki Mısır ve Mezopotamya izleri (Coulton, 1977), İyon düzenine gelişmesinde Anadolu Mısır, Fenike ve Mezopotamya uygarlıklarının etkileri (Boardman, 2000; Akurgal, 1998) klasik biçimlerin oluşma sürecine doğunun katkılarına dair birkaç örnektir. Bunun yanısıra etkileşim sadece biçim aktarımı ile sınırlı kalmaz, yapı malzemelerinin kullanım biçimi, kenetleme yöntemleri ve taşıma teknolojisi de doğudan izler taşır. Bir miktar bununla bağlantılı olması muhtemel olarak MÖ 8. yüzyıldan önce görünmeyen biçim ve boyutlardaki anıtsal yapılara Yunan dünyasında rastlanılmaya başlanmasını da doğu etkisine bağlayan yorumlar vardır (Coulton, 1977). 

Tüm bu ilişkiler aslında Yunanlıların ve Yunan dünyasına en azından mimari bağlamda uzak olmayan Lidya ve diğer Batı Anadolu halklarının doğudan gelecek teknik, biçim ve yöntemlere kapalı olmadıkları gibi Perslerin de erken dönemlerden beri mimari alanda ortak kültürlerarası çalışmalara kapalı olmadıklarını gösterir.  

MÖ 6. Yüzyıla Tarihlenen Podyumlu Üç Mezar Anıtı

Bu çalışmanın temel öznesi olan podyumlu mezar anıtlarının en erken tarihli örnekleri, Phokaia’daki Taş Kule, Sardes’teki Piramit Mezar ve Pasargadae’deki Pers Kralı Kyros’a ait mezar anıtlarıdır. Bu bölümde sözkonusu yapılar kısaca tanıtılacak ve birbirleri ile ilişkileri ortaya konulmaya çalışılacaktır. Ancak özellikle ilk iki yapı tipinin Anadolu mezar mimarisi içerisindeki öncesizliğinin gösterilebilmesi için MÖ 6. yüzyıl öncesinde Yunan mimari geleneğindeki ölü gömme yapılarına kısaca değinmek gerekir.

Mimari özelliklerine göre birçok alt gruba ayrılabilen Antik dönem mezar yapılarının Yunan geleneğindeki başlıca tipleri kaya mezarları, tümülüsler, lahitler ve anıt mezarlardır. Bunun dışında ölünün yakılarak küllerinin çeşitli kaplarda muhafaza edildiği gelenekler de mevcuttur ancak bu geleneğin mimarlıkla ilişkisi -diğerlerine göre- daha zayıftır. Bu dört ana çeşide Anadolu’da rastlamak mümkünse de hangi tipte olursa olsun MÖ 6. yüzyıla kadar mezar yapılarında anıtsallık kavramı yoktur. Mezar odalarının üzerine taş-toprak yığılarak oluşturulan tümülüsler[1] istisna olarak kabul edilerek söylenebilir ki, MÖ. 6. yüzyıla kadar Yunan geleneğinde ne anıtsal diyebileceğimiz büyüklükte, ne de görünürlüğü arttırılarak vurgulanan, anıtsallaştırılan mezar yapılarına rastlamak mümkün değildir.

Ölünün vahşi hayvanlardan, sunuların da mezar soyguncularından korunması için yapılan mezar yapıları erken dönemlerde toprak altındayken daha sonra toprak üstüne çıkmıştır. MÖ 6. yüzyıla kadar mezar yapıları bir anıttan ziyade ölü saklama yapısı olarak değerlendirilir. Lahit (sarkophagos) kelimesinin eski Yunanca’daki kelime anlamının “et yiyici” olması da (İdil, 1993) bu yapının öncelikli amacının ölüyü muhafaza etmek ve uygun bir şekilde yok olmasını sağlamak olduğunu gösterir.

MÖ. 6. yüzyılın ortasına gelindiğinde ise Anadolu’daki iki mezar anıtı eski mezar yapılarından biçimsel izler taşımakla birlikte mimari bir yapının bir podyum üzerine yerleştirilmesi ile zeminden, güncel yaşamdan koparılarak anıtsallaştırıldıkları izlenimini verirler. Taş Kule ve Piramit Mezar isimli bu iki mezar anıtı yeni bir mimari tavrın arketipleri gibi görünmektedirler.  

Taş Kule

İnşa tarihi tam olarak bilinmese de MÖ 6. yüzyıldaki ölü gömme geleneklerinden ayrışarak mezarın boyut ve biçimsel olarak mimari bir anıta dönüştüğü ilk örnek Antik Phokaia kenti yakınlarında, bugünkü Foça-İzmir karayolunun kenarında bulunan Taş Kule isimli yapıdır (Resim 1-2).

Resim 1: Taş Kule
Resim 2: Taş Kule

Yapının mimarisi oldukça sadedir. Tek parça bir kayanın biçimlendirilmesi ile “inşa edilen” yapı 2,90×2,90×1,90 metre boyutlarındaki, içinde mezar odasını da içeren dikdörtgen prizma biçimindeki bir podyumla başlar. Bu podyumun üzerinde, önce dört basamak ve onun da üstünde masif, küp biçiminde bir kütle durmaktadır. Bugün oldukça aşınmış olduğundan tam biçimi bilinmese de günümüzde bu kısım basamaklı piramit biçiminde tamamlanmıştır.

Yapının en önemli bezemesi alttaki prizmanın doğu cephesindeki sahte kapı motifi ve bu motifi çevreleyen silmelerdir.

Yapının tarihlendirilmesi ve kime ait olduğu halen tartışmalıdır. Bu konuda 2000 ve 2001 yıllarında yapının restorasyonunu gerçekleştiren ve uzun yıllardır Phokaia ve çevresindeki arkeolojik kazıları yürüten Prof. Dr. Ömer Özyiğit anıtın Kral II. Kyros tarafından, Sardes’in alınmasından (MÖ 546) hemen sonra, Pers ordusunun Phokaia’yı ele geçirme sürecinde inşa edildiğini iddia eder (Özyiğit, 2002). Cahill ise yapı üzerinde yaptığı kapsamlı araştırmalar sonucunda inşa tarihi olarak MÖ 540-470 gibi geniş bir aralığı önerir (Cahill, 1998). Diğer araştırmacılar da kesin bir tarih vermezken yapının Pers işgali zamanında yapılmış olmasının büyük olasılık olduğu konusunda birleşirler (Basirov, 2001; Boardmann, 2000; Akurgal, 1982; Serdaroğlu, 1982).

Yapının kime ait olduğu ise tarihlendirme sorunundan daha çetindir. Zira biçimlenme ve teknoloji tarihlendirmeye götüren ipuçlarını sağlarken aidiyet sorunun çözümü için daha az yardımcı olur. Bu konudaki tahminler, Susa Kralı Abradatas ve karısı Panthea (Özyiğit, 2002), “bir Pers’e, Pers etkisindeki yerel bir yöneticiye veya büyük bir toprak sahibine” (Cahill, 1998), “Pers döneminde çevredeki bir bölgeyi yöneten yerel bir tirana” (Akurgal, 1998) ait olabileceği yönündedir.

Sonuç olarak tarihlendirme ve aidiyet konusunda kesin bir yargıya varmak mümkün değilse de araştırmacılar bu yapının Pers işgali döneminde yapıldığı ve büyük bir olasılıkla önde gelen bir Pers’e veya Pers etkisindeki yerel bir yöneticiye ait olduğu konusunda birleşirler.

Taş Kule’nin tarihlendirmesi kesin olmadığı için podyumlu mezar mimarisi bağlamındaki yeri de tartışmalıdır. Ancak daha net olarak iddia edilebilir ki, Batı Anadolu ve bir anlamda Yunan mimari geleneğinde yüksekçe bir altyapının üzerinde bina biçimli bir kütleyle oluşturulan bu mezar anıtı tipinin öncülü bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu yapıyı podyumlu mezar mimarisinin en erken örneklerinden biri olarak tanımlamak yanlış olmaz.

Piramit Mezar

Bu tipolojinin farklı bir versiyonu yine inşa tarihi ve aidiyeti tartışmalı bir başka mezar anıtı olan ve “Piramit Mezar” olarak anılan yapıdır. Sözkonusu yapı, Lidya Uygarlığı’na başkentlik yapmış ve Pers işgalinden sonra da önemini korumuş olan Sardes’de, kentin akropolisinin batı yamacında yer alır. Yapının sadece basamaklı podyum kısmı sağlam olarak günümüze gelebilmiştir. Üstyapıya ait hemen hiçbir izin bulunmaması yapının özgün durumuna değin farklı önerilere neden olmuştur. Ancak önerilerin uzlaştığı nokta, basamaklı bir piramiti andıran podyumun üzerinde içinde mekan barındıran simgesel bir yapının bulunduğudur (Resim 3-4).

Resim 3: Piramit Mezar’ın Rölöve ve restitüsyon önerisi (Butler, 1922)
Resim 4: Piramit Mezar’ın fotoğrafı (Hanfmann, 1983)

Toprak bir tepeciğin dört yönden basamaklanarak tek sıra halinde sarılmasıyla oluşturulan yapının bugün sadece en fazla altıncı sıraya kadar olan düzeyi görülebilmektedir. Altıncı basamağın üst kotunun hizasında oluşturulan düzlemde bu kota oturan 1.50×2.50 metre ölçülerine sahip olası üst yapının silik izleri okunmaktadır (Ratté, 1992). Yapının bu kottan sonra nasıl devam ettiğine dair tek ipucu bu oturma izleridir.

Yapının tarihlendirilmesi için çok fazla ipucu yoktur. Araştırmacılar genellikle basamaklardaki taş işçiliğini esas alarak M.Ö 6. – MÖ 4. Yüzyıl (Butler, 1922), MÖ 540 civarı (Hanfmann,1983), MÖ 547 (Serdaroğlu, 1982), MÖ 546’dan sonra (Stronach, 1978) gibi tarihler önerirler.

Mezarın sahibi ise daha büyük bir muammadır. Hanfmann, Ksenophon’un Abradatas’ın mezarını “Paktolos Nehri’ne hakim bir tepe üzerinde” biçiminde tarif etmesine dayanarak, yapının Susa Kralı Abradatas ve karısı için yapılmış olabileceğini fikrini ortaya atar (Hanfmann, 1983). Ratté ise daha temkinli bir biçimde, yapının kime ait olduğunun belirlenmesinin mümkün olmadığını, “Yunanlılaşmış bir Pers’e veya Pers etkisinde, Yunanlılaşmış bir Lidyalıya” ait olabileceğini söylemekle yetinir (Ratté, 1992).

Yapının günümüze kalan basamaklı podyumunun üstünde -farklı biçim önerileri bulunmakla birlikte- kesin olarak başka bir yapının daha olduğunu bilinmesi ve uzmanların yapıyı büyük olasılıkla, Taş Kule ile yakın olarak MÖ 6. yüzyıla tarihlemeleri bu yapının da podyumlu mezar anıtlarının erken örneklerinden biri olduğunu göstermektedir.  

Kyros’un Mezarı

Podyumlu mezar anıtlarının en erken örnekleri arasında yapım tarihinin ve sahibinin kesin olarak bilindiği ve günümüze diğerlerine göre daha sağlam olarak kalabilmiş olanı Pers Kralı II. Kyros’un Pasargadae’deki mezarıdır (Resim 5-6).

Resim 5: Kyros’un Mezarı’nın restitüsyonu (Stronach 1978)
Resim 6: Kyros’un Mezarı’nın fotoğrafı (Stronach 1978)

MÖ 558-529 yılları arasında hüküm süren ve Lidya’nın başkenti Sardes’i MÖ 546 yılında ele geçirerek Anadolu’nun büyük bir kısmını egemenliği altına alan Kyros, MÖ 529 yılında ölmüştür. Kral’ın bedeni, oğlu, yeni kral Kambises tarafından Pasargadae’deki mezarına defnedilmiştir.  

Kyros’un mezarı altı basamaklı piramidal bir podyumun üzerine inşa edilen beşik çatılı bir kulübe biçimindedir. Orijinal yüksekliği 11,10 metre olan anıtın podyum ve kulübesinin yüksekliği yaklaşık olarak birbirine eşittir. Uzunluğu 3,17, genişliği ve yüksekliği 2,11 metre olan mezar odası kulübenin içindedir (Stronach, 1978).

Taş Kule ve Piramit Mezar’da olduğu gibi bu yapının da neredeyse bezemesiz olarak inşa edildiğini söylemek mümkündür. Sadece kulübe kısmının gövdesi ve çatısı arasında kalan alandaki silmeler ve tamamlanmadan bırakılmış diş frizi bezeme olarak değerlendirilebilir. 

Yapının tarihlendirilmesi ve aidiyeti Taş Kule ve Piramit Mezar’a göre çok daha kesindir. Zira yapının MÖ 529 yılında ölen II. Kyros’a ait olduğu, birkaç karşı görüşe rağmen (örneğin Zakataly, 1954; Demand 1968) bir çok uzman tarafından kabul edilmektedir. Dolayısıyla yapının bu tarih civarında inşa edilmiş olduğu beklenebilir. Kyros’un bazı krallarda örneklerine rastlanıldığı üzere, mezar inşaatını ölümünden önce başlatıp başlatmadığı konusunda bir bilgi olmadığı için bu tarihlendirme belki sadece birkaç yıl esneyebilir.

En geniş çerçevede MÖ 547-518 tarihleri arasına yerleşen bu üç yapının kesin kronolojisini kurmak ilk ikisinin tarihlendirilmesindeki muğlaklık nedeniyle mümkün görünmemektedir. Oldukça temkinli bir biçimde Perslerin Anadolu’da bulundukları süre içerisinde ölen soyluları için kendi gelenekleri ve birlikte çalıştıkları Anadolulu ustalarla birlikte[2] Taş Kule ve Piramit Mezar’ı inşa ettikleri, bu deneyimden öğrendikleri ile çok daha yetkin olarak, kısa süre sonra ölen büyük kralları Kyros için başkentte anıtsal mezarı inşa ettikleri öne sürülebilir. Henüz böyle bir senaryoyu kanıtlayacak kesin veriler bulunmasa da bir podyum üzerindeki heykelsi yapı biçiminde kurulan bu üç yapının özellikle MÖ 5. ve 4. yüzyıllarda popülerlik kazanan mezar anıtlarının öncülleri, veya en azından günümüze ulaşabilmiş öncülleri olduğu kuvvetle muhtemeldir.   

Piramit Mezar için kesin olarak söylenilemese de Taş Kule ve Kyros’un mezarının üstyapıları konut mimarisini çağrıştırmaktadır ki bu geleneğe erken dönem Anadolu ve Yunan geleneğinde sıklıkla rastlanmaktadır. Lahitlerin ve kaya mezarlarının konut biçimindeki cepheleri bunlara en yakın örnekleri oluşturur. Ancak MÖ 5. yüzyıla gelinceye kadar podyum üstünde yükselen, konut biçiminde bir lahite rastlamak mümkün değildir.

Podyumlu Mezar Anıtlarının Anadolu’da MÖ 6. Yüzyıldan Sonraki Gelişimi

Podyumlu mezar anıtlarının MÖ 6. yüzyılda ortaya çıkışlarının ardından MÖ. 5. yüzyılda en kayda değer örneklerden bir tanesi yüzyılın sonlarına tarihlenen Ksanthos agorasındaki “Mezar-ev” denen yapıdır. Bu yapı bir yandan Anadolu lahit geleneğini sürdürürken bir yandan da konut cepheleri biçiminde işlenmiş yüzeyleri ve basamaklı bir podyum üzerine yerleştirilmeleri ile yerden basamaklı bir podyumla bağı kopartılarak anıtsallaştırılmış bir yapı olarak yukarıda sıralanan öncüllerle paralellik kurar (Resim 7).

Resim 7: Ksanthos agorasındaki “Mezar Ev” (Demargne, 1974)

MÖ 5. yüzyıldaki durgunluğun ardından MÖ 4. yüzyıla gelindiğinde Anadolu’da podyumlu mezar anıtlarının sayısı ve boyutları hızla artar. Ksanthos’taki Nereidler Anıtı (Resim 8), Limyra’daki Perikle Heroonu (Resim 9), Knidos’taki Aslanlı Mezar (Resim 10) ve hiç şüphesiz bu yapı tipinin en bilinen örneği olan Halikarnassos Maussolleionu (Resim 11) bu mezar tipinin önde gelen örnekleridir. Yapıların özellikle güneybatı Anadolu’da yoğunlaşması tesadüf değildir. Bu coğrafyanın Anadolu’da Pers yönetim sistemini benimseme yönündeki eğilimi de düşünüldüğünde bunun tesadüf olmadığı söylenebilir. Zira Maussolleion’un sahibi Maussollos Anadolu’da “Pers olmayan tek satrap” olarak anılmaktadır (Wiesehöfer, 2003). Dolayısıyla Perslerle birlikte başlayan bu mezar geleneği de bu bölgede daha yoğun biçimde benimsenmiştir.

Resim 8: Nereidler Anıtı (Courtils, 2003)
Resim 9: Perikle Heroonu (Borchhardt, 1999)
Resim 10: Aslanlı Mezar (Jenkins 2006)
Resim 11: Mausselleion restitüsyon önerisi (Waywell, 1980)

Podyumlu mezar anıtlarının en revaçta olduğu dönemin MÖ. 4. yüzyıl olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bu yüzyıldaki örnekler incelendiğinde genel olarak basamaklı olarak değil, düz bir şekilde inşa edilen podyumların 6. ve 5. yüzyıldakilere göre çok daha fazla yükseldiği ve artık podyum üzerindeki anıtsallaştırılmış yapıya erişimin mümkün olmadığı görülür. Ayrıca artık podyumun üzerindeki yapı bir ev modelinden ziyade tapınağı andırmaktadır. Şüphesiz bu değişimde Yunanlıların heroon yani kahraman kültlerinin de payı olsa gerektir. Zira bu yapılar, kentlerine ciddi yararları dokunduğu düşünülen önemli kişilerin, “kahramanların” mezarları idiler. Kahramanlara belli bir kutsiyet atfetmek, mezarlarında belirli günlerde törenler yapmak, bu yapıları “tapınaklaştırmak” Yunan kültürüne yabancı bir gelenek değildi. Ancak tekrar vurgulamak gerekir ki bu mezar anıtlarındaki podyum üzerindeki tapınak biçimli yapılar tamamen işlevsiz, kullanılmayan birer yapı heykelidirler.

MÖ. 3. ve 2. yüzyıllara gelindiğinde podyumlu mezar anıtları inşa edilmeye, en bilinen örnekleri MÖ 290 civarına tarihlenen Belevi Anıtı (Resim 12) ve MÖ 2. yüzyıla tarihlenen Gümüşkesen Anıtı (Resim 13) olmak üzere önemli kişilerin mezarlarında tercih edilen bir tipoloji olmaya devam etmiştir. Ancak bu dönemde MÖ. 4. Yüzyıldaki nitelik ve niceliğe ulaşılamadığını, daha mütevazi ve az sayıdaki örnekle yetinildiğini söylemek yanlış olmaz. 

Resim 12: Belevi Anıtı restitüsyon önerisi (Hoepfner, 1993)
Resim 13: Gümüşkesen Anıtı (Choiseul-Gouffier, 1782)

Değerlendirme

MÖ 6. yüzyılda Anadolu oldukça heterojen bir nüfusa sahiptir. Orta ve Batı Anadolu’ya hükmeden ve gücünün zirvesinde olan Lidyalılar, birçok kültürün yan yana yaşadığı bir ortam olan Mezopotamya’dan topladıkları bir orduyla Lidya üzerine yürüyen Persler, batı kıyılarındaki Dorlar, İyonlar, Likyalılar, Karyalılar, kuzeyde Frig ve Kimmerler’den arta kalanlar ve sürekli hareket halinde olan Yunan, Mısır ve diğer milletlerden paralı askerler bu yapının başlıca ögeleridir. Anadolu dışından gelenlerin esas amacı savaşmak olsa da bu kişilerin arasında yapı ustalarının olması ve bu ustaların kimi inşaat faaliyetlerine katılmış olması büyük olasılıktır. Bu zengin ortamda dönemin mimari anlamdaki önde gelen kültürleri olan Pers ve Yunan kültürünün karşılaşması, bir çok toplumsal alışverişin yanısıra mimari etkileşimlere ve bu iki kültürün izlerini taşıyan yeni bir yapı tipinin doğuşuna şahit olmuş gibi görünmrktedir. Anıtsal boyutlarda ve yerden yükseltilmiş bir yapı biçimindeki mezar anıtları olarak tarif edilebilecek bu yapıların ilk örnekleri büyük olasılıkla Phokaia yakınlarındaki Taş Kule ve Sardis kentinin akropolünün eteklerindeki Piramit Mezar’dır. Şüphesiz henüz ortaya çıkarılmamış veya günümüze ulaşamamış daha erken veya geç örneklerin olması da olasıdır.

Bu ilk örneklerin hangi kültür dairesine ait ustalar tarafından yapıldığına dair kesin sonuçlara varabilmek için elde yeterli veri yoktur. Yapıların sınırlı bezeme repertuarları ve Anadolu’nun M.Ö. 6. yüzyılda birçok kültürden yapı ustasını barındırması yapıların hangi kültürel çerçevede inşa edildiklerini değerlendirmeyi güçleştirmektedir. Ancak bu yapıların tek bir mimari geleneğin ürünü olmadıkları ve birden çok kültürün etkisi altında ortaya çıkan melez yapılar olduğunu söylemek mümkündür.  

MÖ 6. yüzyıldaki doğuşun ardından M.Ö. 5. yüzyılda bu mezar tipinin önceki ve sonraki yüzyıla göre daha az tercih edildiği dikkat çekmektedir. Bunun nedeni, büyük olasılıkla M.Ö. 5. yüzyılın önemli ayaklanmalar ve savaşlarla geçmiş olmasıdır. Sürekli savaş hali şüphesiz Likya ve Karya’daki inşa faaliyetlerini olumsuz yönde etkilerken, maliyeti yüksek anıt mezarlar yerine daha mütevazi gömü seçeneklerinin tercih edilmesini zorunlu kılmıştır. Bu dönemde M.Ö. 6. yüzyıldaki üç örnekten daha küçük olsa da biçimsel olarak önemli benzerlikler taşıyan Ksanthos agorasındaki Mezar-ev podyumlu mezar anıtlarının bu yüzyılda da inşa edildiğini, ancak yukarıdaki nedenlerden dolayı sayı ve boyut olarak zayıfladığını gösterir.

M.Ö. 4. yüzyılda ise Persler’in Yunanlılar karşısında gittikçe doğuya çekilmeleri ve uç bölgelerdeki nüfuzlarının azalması, yerel yöneticilerin ve soyluların önemlerinin tekrar artmasına neden olmuştur. Pers otoritesinin zayıflaması, Yunanlılar’ın da kendi aralarında savaşmaları Anadolu’da siyasi boşluğa neden olmuş, bu boşluk da güçlenen yerel beyler tarafından doldurulmuştur. Perikle, Maussollos gibi güçlü önderler bu ortamda ortaya çıkmışlardır. Büyük İskender’in Anadolu’ya geçmesine kadar sürecek olan bu ara dönemde Likya, Karya ve İyonya şehir devletleri tekrar zenginleşmiş ve buna paralel olarak Anadolu’da imar faaliyetleri artmıştır. Bu siyasi yapı rekabeti de beraberinde getirmiş ve prestij yapılarına olan ihtiyacı arttırmıştır. Anadolu krallıklarının zenginleşmesi, yerel, güçlü yöneticilerin ortaya çıkması ve rekabetin artmasıyla M.Ö. 4. yüzyılda büyük ve gösterişli podyumlu mezar anıtları tekrar önem kazanmış, Ksanthos’taki Nereidler Anıtı, Limyra’daki Perikle Heroonu, Halikarnassos’taki Maussolleion ve Knidos’taki Aslanlı Mezar bu yüzyılda inşa edilmiştir. Bu anıtlarda podyumun üzerindeki yapılar öncüllerinden farklı olarak ev değil, İyon veya Dor tapınağı biçimindedir. Bu da Yunanlılar’ın heroon geleneğinin Anadolu’da yerleşmiş olması olabilir.

Bu yüzyılda güçlenen Anadolulu yerel beyler doğu ve batıdaki kültürlerden etkilenmiş, onların yöneticilere özenmişlerdir. M.Ö. 4. yüzyılın Pasargadae’sindeki en gözalıcı anıt olan II. Kyros’un mezarından haberdar olan Maussollos’un kendi anıt mezarı için de benzer bir form ya da en azından anıtsallık istemesi olasıdır. Yine Halikarnassos’un yakın çevresinde yukarıda sıralanan örneklerden ilham alıp nitelik ve nicelik olarak bunları aşacak bir mezar anıtı amaçlamış olmalıdır. Maussollos’un hayattayken anıt mezarı için yer ayırdığı ve inşaatı başlattığı bilinmektedir (Jeppesen, 1981). Basamaklı podyum, anıtın düz podyumlu olarak inşaatının başlamış olmasından ya da İran’daki anıttan çok daha büyük boyutta olması amaçlandığından Maussolleion’un zemininde uygulanamamış ve yapı düz –veya kademeli- podyumun üzerine oturtulmuş basamaklı podyum ise hem yapının çatısı, hem de en üste yerleştirilen atlı heykelinin podyumu olarak uyarlanmış olabilir. Antik dünyanın en görkemli anıtlarından biri olan bu yapı izleyen yüzyıllardaki mezar anıtları için de bir model olmuş ve basamaklı podyum uzun süre yapılarda kullanılmıştır. Böylece Anadolu’dan çıkan bu form yaklaşık 200 yıl sonra tekrar Anadolu’ya dönmüş gibi görünmektedir.

En bilindik ve görkemli örneği Halikarnas Mausselleion’u olan Podyumlu mezar anıtları günümüze kadar birçok dönemde ve kültürde mezar anıtı olarak tercih edilmeye devam etmiştir.  

Kaynaklar    

Akurgal, E. (1998). Anadolu Uygarlıkları, Net Yayınları, İstanbul.

Alpaslan, H. İ. (2005). Anadolu’da Podyumlu Mezar Mimarisi MÖ. 6 – MÖ. 4. Yüzyıl. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İTÜ Fen Bilimleri Enstitüsü.

Basirov, O. P. (2001). Achaemenian Funerary Practices in Western Asia Minor, içinde: Achaemenid Anatolia, 101-108, Bandırma.

Boardmann, J. (2000). Persia and the West, Thames & Hudson, Londra.

Butler, H. C. (1922). Sardis, Vol:I, The Excavations, Part I, 1910-1914, Leyden

Cahill, N. (1998). Taş Kule: A Persian-Period Tomb Near Phokaia, içinde: Americal Journal of Archaeology, 92, 481-501.

Carastro, M. (2017). Yunanistan’da Büyünün İcadı, içinde: Antik Yunan. Ed: Eco, U. Çev: Basmacı, L. T. İstanbul. Alfa.

Choiseul-Gouffier, G. F. A. (1782). Voyage pittoresque de la Grèce, Paris.

Coulton, J. J. (1977). Ancient Greek Architects at Work, Oxford.

Courtils, J. C. (2003). Ksanthos ve Letoon Rehberi, Ege.

Demandt, A. (1968). Studien zur Kaba-i Zerdoscht, içinde: Arcaologischer Anzeiger, 520-540.

Demargne, P. (1974). Fouilles de Xanthos, Tome IV. Paris.

Hanfmann, G. M. A. (1983). Sardis from Prehistoric to Roman Times, Harvard University Press, Cambridge- Massachusetts.

Hoepfner, W.  (1993). Zum Mausoleum von Belevi, içinde: Arcaologischer Anzeiger, 11-123

İdil, V. (1993). Likya Lahitleri, TTK Basımevi, Ankara.

Jenkins, I. (2006). Greek Architecture and Its Sculpture, Harvard University Press, Cambridge, Massachusetts.

Jeppesen, K. (1981). The Maussolleion at Halikarnassos, Vol. 1, The Sacrificial Deposit, Aarhus University Press, Kophenag.

Özyiğit, Ö. (2002). 2000-2001 Yılları Phokaia Kazı Çalışmaları, içinde: 24. Kazı Sonuçları Toplantısı, 2. Cilt, Ankara, 333-349.

Ratté, C. (1992). The Pyramid Tomb at Sardis, içinde: Istanbuler Mitteilungen, 42, 135-161.

Serdaroğlu, Ü. (1982). Bautatigkeit in Anotolien unter der Persischen Herrschaft, içinde: Palast und Hütte, Verlag Philipp von Zabern.

Stronach, D. (1978). Pasargadae, Oxford University Press, Oxford.


[1] Anıtsallıkları tartışmasız tümülüslerin istisna olarak kabul edilmesinin nedeni tamamıyla mimari bir yapı olmayıp, anıt iddiasında olmayan bir mimari yapının, mezar odasının taş veya toprakla örtülmesi sonucu yapay bir tepecik görünümüne kavuşturulması olarak tarif edilebilecek süreçlerindeki mimari muğlaklıktır.

[2] Özyiğit, Taş Kule’nin inşasında yerel ustaların görev aldığını belirtir (Özyiğit, 2002).

Yayınlandığı Mecra: Arkeoloji ve Sanat Dergisi, Sayı:163 Sayfa: 59-68

Yayınlanma Tarihi: Nisan 2020

Özgün Bağlantı:

H. İbrahim Alpaslan tarafından yayımlandı

Okumayı, yazmayı, yürümeyi, koşmayı seven bir insan.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s