19. Yüzyılda İzmir’in Demografik ve Mekansal Durumu

(H. İbrahim Alpaslan)

Kentin Demografisi

     İmparatorluk genelinde önemli nüfus hareketlerinin yaşandığı bir dönem olan 19. yüzyılın en önemli nüfus hareketini taşradan kentlere doğru olan göçler oluşturur. Bu göçleri taşradaki yaşam koşullarının olumsuzluğunun bir sonucu olarak değerlendiren Mantran’a göre, 19. yüzyılda Osmanlı kenti, kıtlıkların ve eşkıya baskınlarının sıklıkla yaşandığı taşraya karşılık Batı’yla ticaret ilişkileri gelişen, bir sanayi nüvesiyle, yeni yapılarla donanan, içinde oturanlara afetlere karşı belli bir güvence sağlayan ve özellikle arayan herkese iş veren bir alternatiftir. Bu bağlamda İstanbul, Ege’nin ve Akdeniz’in büyük limanları en cazip odakları oluşturur. Ayrıca 18. yüzyılın sonlarından başlayan ve 19. yüzyılda artarak devam eden Anadolu’ya doğru yönelen muhacir akınları da yine bu bölgelerdeki genel nüfus artışının önemli nedenlerinden biridir (Mantran, 2011).  

     Rum nüfusun fazla olduğu, hatta bazı bölgelerde Müslüman nüfusunu da geçen sayılara erişebildiği Batı Anadolu demografisinde, Tekeli’ye göre, köyden kente göç ve muhacir akınlarıyla bağlantılı dört önemli eğilim dikkat çeker. Bunlar, bölgedeki net nüfus artışı, kıyılarda Rumlaşma, iç kesimlerde Türkleşme, kentleşme ve kırsal kesimde göçer nüfus oranının düşmesidir (Tekeli, 1992).Ancak bu nüfus hareketleri düzenliden ziyade inişli çıkışlı bir seyir izler. Balkanlar ve Yunan anakarasındaki gelişmeler bu bölgede önemli demografik çalkantıların temel nedenleridir. 1821-29 arasında, Yunanistan’ın Osmanlı İmparatorluğu’ndan bağımsız bir devlet haline gelmesiyle sonuçlanan Yunan isyanının, Batı Anadolu’daki Rumlar üzerinde önemli etkisi olmuştur. Beyru bu gelişmenin etkisiyle İzmir ve çevresindeki Rum asıllı nüfusun bir kısmının kentten ayrıldığını ancak daha sonra tekrar döndüğünden bahseder (Beyru, 2000). Müslüman nüfusun ise uzun süren askerlik görevi, savaşlar, salgın hastalıklar ve ekonomik çöküntü nedeniyle 19. yüzyılda azalma sürecine girdiği tahmin edilmektedir (Beyru, 2000). Ermeni, Yahudi ve Levanten nüfusunun, savaşlardan daha az etkilenmeleri nedeniyle görece olarak daha durağan olduğu söylenebilir. 

     İmparatorluktaki genel eğilimlerin 19. yüzyıl İzmir’inin demografisinde ne kadar karşılık bulduğunu değerlendirmek için yeterli güvenilir kaynağın bulunduğunu söylemek güçtür. Yüzyılın sonuna doğru sayıları artan salnamelere gelinceye kadar bu bağlamda en önemli kaynaklar gezginlerin aktarımlarıdır. 19. yüzyılın ilk yarısında birçok gezgin İzmir’e uğramış ve nüfus tahmininde bulunmuştur. 1880, 89, 98 ve 99 Aydın salnamelerdeki nüfus rakamları ise özellikle kentin yüzyılın sonlarına doğru olan demografik durumunu yansıtan, görece olarak daha güvenilir kaynaklardır. Ancak yine de imparatorluğun çözülme sürecine girdiği ve milliyetçilik akımlarının güçlenmeye başladığı bu yüzyılda gerek gezginlerin gerekse resmi belgelerin aktardığı nüfus rakamlarının ne derecede güvenilir oldukları tartışma konusudur. Rumlar ve Ermeniler gibi yerel unsurların bağımsızlık niyetlerini gittikçe daha açıkça ifade etmeleri ve bu taleplerinin meşruluğunu nüfus oranlarında aramaları, imparatorluğun resmi belgelerinin de doğal olarak tam tersi bir eğilimle hazırlanmış olma olasılıkları eldeki verilerin tarafsızlığına olan güveni azaltmaktadır. Bu yüzyılda İzmir’de bulunan gezginlerin tarafsız olacağı düşünülebilirse de tahmin ve sınırlı gözleme dayanan bu aktarımların ne derece sağlıksız olduğu bir yana, Osmanlı İmparatorluğu’nun, gezginlerin geldiği devletlerle olan ilişkileri de gezginlerin tarafsızlığına gölge düşürmektedir. Nitekim bu gezginleri bazılarının gayrimüslim nüfusu birçok yerleşmede abartarak vermesi, 19. yüzyıl sonlarında gelişen, Osmanlı İmparatorluğu’nu bölüşme isteğini yansıtan politik bir anlayıştan kaynaklanır (Göksu, 1994). Bununla birlikte dönem aktarımlarıyla oluşturulan grafik tüm bu belirsizliklere rağmen nüfusun genel seyri bağlamında bir fikir vermektedir (Şekil 1).

Şekil 1: Dönem aktarımlarına göre 19. yüzyılda İzmir nüfusunun seyri (Alpaslan, 2014)

       Gezginlerin aktarımları ve salnamelerde yer alan nüfus rakamlarının genel eğilimine göre, 19. yüzyılda kentin nüfusu önemli ölçüde artmıştır. Genel eğilimden sapan tahminleri bir kenara koyarak yüzyılın ilk yarısında nüfusun 100-150 bin arasında kaldığını söylemek mümkündür. Yüzyılın ikinci yarısında ise 250 bine doğru hızlı bir artış görülmektedir. Yine verilen sayıların daha önce değinilen nedenlerle önemli miktarda hata payı barındırabileceği söz konusuysa da, neredeyse istisnasız tüm aktarımların ve salnamelerin bu hızlı yükselişe paralel sayılar vermesi nedeniyle,  nüfusun yüzyılın ikinci yarısında ivmeli bir şekilde arttığını kabul etmek gerekir. 

Kentin Yapılı Çevresi

     İzmir, 16. yüzyılın sonlarından beri devam eden ivmeli gelişimine koşut olarak 19. yüzyıla gelindiğinde nitelik ve nicelik olarak oldukça zengin, kozmopolit bir kent görünümündedir. Kentin artık karakteristik bir özelliği haline gelmiş olan demografik çeşitlilik kentsel dokuda da karşılıklarını bulmuş, zamanla oluşan heterojen kent dokusu 19. yüzyılda belirgin bir biçimde ortaya çıkmıştır.

Şekil 2: 1817 haritası (Beyru, 2011)

İzmir kentinin genel dokusunu ve yayılım eğilimlerini incelemek için 19. yüzyılın ilk yarısına ait önceki yüzyıllara göre daha çok ve güvenilir veri bulunmaktadır. Ölçekli ve günümüz çizim tekniğine yakın bir teknikle çizilmiş ilk harita olan 1817 tarihli, üzerinde Avusturya Genelkurmayı’nın kaşesi bulunan ancak kimin çizdiği belli olmayan haritaya göre kent merkezindeki yerleşim yaklaşık Değirmendağı ile günümüzdeki Vasıf Çınar Bulvarı arasında yoğunlaşmış gibi görünmektedir (Şekil 2). Bu alanın kuzeyinde kalan geniş düzlük henüz yoğun bir yerleşime sahne olmamış, olasılıkla tarımsal amaçlarla kullanılıyor gibi görünmektedir. Ayrıca körfezin karşı kıyısındaki Karşıyaka ve civarında tek tük yapılar seçilebiliyorsa da bu alanda henüz ciddi bir yerleşim bulunmamaktadır

     1830’lu yıllara ait, İngiliz deniz subaylarının çizdiği ve tarih içinde eklemelerle geliştirilmiş haritalar kentin özellikle kuzey bölgesindeki gelişmelere dair önemli ipuçları barındırmaktadır. Bunlardan Thomas Graves tarafından çizilen ve 1837 tarihli olanında (Şekil 3) kent merkezinin sınırları 1817 haritasına yakındır. Haritalar farklı tekniklerle oluşturulduğundan doğrudan bir kıyaslama yapmak yanıltıcı olabilirse iki haritada da yerleşim sınırlarının ve sokak dokusunun neredeyse aynı olması, dolayısıyla 19. yüzyılın ilk yarısında kentteki inşaat etkinliklerinin en azından bu haritalara yansımayacak düzeyde kaldığını düşündürür. Bu arada rıhtım bölgesi ve mendireklerin Graves haritasına daha sonraki dönemlerde eklendiğini belirtmek gerekir.   

Şekil 3: 1837 Graves haritası (Beyru,2011)

     Kentin 19. yüzyılın ilk yarısındaki gelişimini anlamak için kullanılabilecek son harita ise 1854-56 yılları arasında İtalyan Mühendis Storari tarafından çizilen ayrıntılı haritadır (Şekil 4).

Şekil 4: 1854-56 tarihli, İtalyan Mühendis Storari’ye ait harita (Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi Arşivi)

     Storari’nin haritası öncekilere göre daha detaylı olduğundan yapı adaları ve sokak dokusu bakımından kent merkezinin 19. yüzyıldaki karakterini en iyi yansıtan çizimlerden biridir. Bu haritayı inceleyerek kent dokusundaki bazı farklılaşmaları ve bu farklılaşmaların kentteki cemaatlerle ilişkisini tartışmak mümkündür. Bu bağlamda bir değerlendirme yapan Bilsel, İzmir’in çok kültürlü toplumsal yapısının, yüzyıllar boyunca kurduğu uluslararası ilişkilerin ve özellikle kent nüfusunu oluşturan toplumsal gruplar arasındaki sürekli rekabetin belirlediği iç dinamiklerin, kentin 19. yüzyılda geçirdiği başkalaşımı hazırladığı ve bu başkalaşım sürecinde de etkili olduğunu belirtir. O’na göre bu dinamiklerin belirleyiciliğinde, 19. yüzyıl itibariyle, kentsel mekânın birbirinden nitelik olarak ayırdedilebilen dört ana doku parçasından oluştuğunu görülmektedir. Bunlar, Müslüman mahallelerini kapsayan Kadifekale ve civarı, Rum mahallelerini kapsayan kuzey bölgesi, geleneksel çarşı ile Yahudi mahallelerini kapsayan Kemeraltı çevresi ve Levantenlerin bölgesi olan Frenk Sokağı ile deniz arasında kalan bölgelerdir. Bu bölgelerin parsel biçimlenişleri ve sokak dokusu bağlamında ayrışmasının temel nedeni kentin gelişim aşamalarında belirleyici olmuş olan mekân üretim biçimlerinin ve süreçlerinin farklılaşmasıdır. Bu farklılaşma, kentteki çeşitli toplulukların farklı biçimde geçirdikleri kültürel dönüşümle ilişkilidir (Bilsel, 2000). Gerçekten de kentsel doku, cemaatlerin yayılım alanlarıyla çakıştırıldığında kentin sokak dokusu ve parsel yapısı bağlamında birbirinden farklılaşan bölgeleri ile farklı milletlere ait mahalle sınırları arasındaki paralellikler dikkat çekicidir (Şekil 5) 

Şekil 5: 19. yüzyıl sonunda kıyı hattı, yerleşim ve bölgeler (Altlık olarak güncel halihazır harita ile 1876 tarihli Saad haritası (Beyru, 2011) kullanılmıştır). 1: Geleneksel çarşı, 2: Müslüman mahalleleri, 3: Yahudi mahalleleri, 4: Ermeni mahalleleri, 5: Rum mahalleleri, 6: Leevanten mahalleleri

     19. yüzyıldaki hızlı nüfus artışına koşut olarak kent merkezindeki tüm milletlerin yerleşim alanlarında genişlemeler söz konusudur. Müslüman mahalleleri bağlamında, bu dönemde oluşturulan haritalar ve inşa edilen camiler genişlemenin iki yönde olduğunu göstermektedir. Müslümanların ilk yönelimi güneye, Eşrefpaşa ve Değirmendağı bölgelerine doğru olmuştur. Yüzyılın ortasında üretilmiş olan Storari haritasında boş olarak gösterilen bu bölgeler yüzyılın sonunda her biri olasılıkla bir caminin etrafında kurulmuş olan mahallelerle kaplanmıştır. Yine 19. yüzyıla tarihlenen Dolaplıkuyu Camisi’nin konumundan anlaşılıyor ki, genişlemenin diğer yönü de Kadifekale eteklerinin üst kotlarına yani doğuya doğru olmuştur ancak bu alandaki topografyanın olumsuzluğu nedeniyle bu yayılım sınırlı kalmış gibi görünmektedir (Şekil 6). Levanten ve Rum Mahalleleri kuzeydeki Tuzla Burnu’na doğru hızla yayılırken güneyde kalan Karataş ve Karantina bölgesine doğru yayılım, alanın zorlayıcı topografyası nedeniyle yüzyılın ikinci yarısına kalmış gibi görünmektedir. Rum mahallelerinin ardında, iç kesimde yoğunlaşan Ermeni mahalleleri de doğuya, Meles Çayı’na doğru genişlemiş hatta bu eşiği aşarak bugünkü Tepecik taraflarına doğru yayılmışlardır.     

Şekil 6: 20. yüzyılın başında Değirmendağı’ndan İzmir, Orlando Carlo Calumeno Koleksiyonu’ndan Kartpostal (Köker, 2009)

Şekil 6, 20. yüzyılın başında Değirmendağı’ndan İzmir, Orlando Carlo Calumeno Koleksiyonu’ndan Kartpostal (Köker, 2009).

19. yüzyılda mahalle bölgelerindeki önemli bir gelişme de cemaatlerin kendi mahalleleri dışında ikamet etmemelerine dair katı kuralların çözülmeye başlamasıdır. 19. yüzyılın ikinci yarısı boyunca pek çok Avrupalının, İzmir’in Rum ve Ermeni mahallelerine yerleşmeye başladığı bilinmektedir. Bununla birlikte Levanten Mahallesi ise milli veya inanç kökeni ne olursa olsun varsıl Osmanlı ailelerinin ikamet yeri haline gelmişti. 19. yüzyılın son otuz yılında da özellikle yukarı kentte pek çok Yahudi’nin Müslüman mahallelerinde, Ermenilerinse Yahudi mahallelerinde yerleştiği görülmektedir. Ancak bu yeni yerleşim tavrına dayanarak her mahallenin kentin tüm sakinleri tarafından yerleşilebilecek bir alan olarak değerlendirilmesi doğru olmaz. Genellikle mahallelerin küçük bir kısmı, çoğunlukla bir sokak veya yapı adası ölçeğinde farklı cemaat yerleşimleri söz konusu olabilmektedir (Smyrnelis, 2013).

      İzmir’de, 19. yüzyılın ilk yarısının, ikinci yarısıyla karşılaştırıldığında yapı etkinlikleri açısından durgun geçtiğini söylemek mümkündür. Bununla birlikte, merkezi idarenin o zamana kadar kente yaptığı en büyük inşa yatırımlarından biri olan Sarıkışla (Kışla-i Hümayun) Binası 1827 yılında bugün Konak Meydanı olarak bilinen, artık tamamen dolmuş olan eski iç limanın güneyinde kalan bölgede inşa edilmiştir[i]. Yine önemli bir inşa etkinliği olarak 1850 yılında Damlacık Deresi ağzında Türklere hizmet verecek olan büyük bir hastane de yapılmıştır (Baykara, 1974).

     19. yüzyılın ikinci yarısında kent inşa etkinlikleri açısından yeni bir döneme girmiştir. Rıhtım, Gediz Nehri’nin yatağının değiştirilmesi ve demiryolları gibi kentsel hatta bölgesel ölçekte büyük inşaatlara girişilen bu dönemin kentin tarihinde en yoğun inşa etkinliklerine sahne olduğu dönemlerden biri olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bu dönemdeki ilk önemli imar etkinliği rıhtım yapımıdır. Rıhtım aslında çok uzun zamandır yapılması düşünülen ancak teknik imkansızlıklar ya da belki de kayıt dışı ticareti güçleştirecek olması nedeniyle bazı engellemeler nedeniyle bir türlü gerçekleştirilemeyen bir projedir. Örneğin, 1702 yılında kentte bulunan Tournefort, Frenk Mahallesi’nin sahilinde dalgaların evlere vurduğunu ve gemilerin neredeyse dükkanların içine kadar girdiğini belirterek “eğer liman kıyısında bir rıhtım olsaydı bu semt çok daha güzel olurdu” der (Tournefort, 2008). Benzer görüşleri 1830 yılında Michaud ve Poujoulat ve 1862 yılında Charles Texier de ifade eder (Michaud-Poujoulat, 2007; Texier, 1862). En sonunda, kent yönetiminin inşa giderlerini karşılayacak gücü olmaması nedeniyle 1867 yılında üç İngiliz tacire tanınan imtiyazla başlayan süreç ancak 1876 yılında tamamlanarak rıhtım inşa edilebilmiştir (Rougon, 1892; Beyru, 2011).

     Bu dönemde ivmeli yükselişi devam eden dış ticaretle bağlantılı olarak ticari açıdan önemli iki yapıdan gümrük binası 1870’lerin sonları 1880’lerin başında sürdürülen inşa çalışmaları sonucunda, sigara ve tütün fabrikası ise 1886 yılında tamamlanmışlardır (Beyru, 2011).

     Kent merkezinde olmasa da önemli bir inşa etkinliği de iç körfezi doldurmaya başlayan Gediz Nehri’nin yatağının dış körfeze doğru yönlendirilmesidir. Uzun çözümleme ve etüt aşamalarının ardından hükümetçe 1884 yılında yürürlüğe konan proje ile başlamış olan bu inşaat 20. yüzyılın başlarına kadar sürmüştür (Beyru, 2011).

     19. yüzyılın ikinci yarısında girişilen en önemli inşa etkinliklerinden birisi de demiryollarının inşasıdır. Demiryollarının inşaatı hem garları ve diğer destek yapılarıyla önemli bir inşa etkinliğiyken aynı zamanda kent merkezi çeperindeki yerleşimlere daha hızlı ve güvenli bir biçimde bağlayarak ileride yaşanacak banliyöleşme eğilimini tetiklemesi bağlamında önemlidir. İzmir-Aydın ve İzmir-Kasaba (Turgutlu) olmak üzere iki ana hat halinde yapılan demiryolları yabancı girişimcilerin kurduğu şirketler tarafından inşa edilmişlerdir. İzmir-Aydın demiryolu yapım ve işletme imtiyazı 1856 tarihli ve 50 yıl geçerli bir fermanla “Imperial Ottoman Smyrna-Aidin Railway Company” isimli İngiliz şirketine verilmiştir. Ancak yabancı şirketlere verilen pek çok imtiyaz örneğinde olduğu gibi bu imtiyaz da çeşitli nedenlerle 1935’e kadar uzatılmıştır. İzmir-Kasaba hattı için de benzer bir imtiyaz 1863 yılında, merkezi Londra’da bulunan bir başka İngiliz şirketi olan “The Smyrna-Cassaba Railway Company Ltd”ye[ii] 99 yıl geçerli olmak üzere verilmiştir. Her iki hattın da ilk aşamaları 1860’lı yıllarda tamamlanarak süreç içerisinde etap etap kullanıma açılmıştır.  (Rougon, 1892; Beyru, 2011). Ayrıca 1871 yılında belediyenin kurulması ve ardından 1872’de yeni Hükümet Binası’nın, 1891’de de yeni Belediye Binası’nın inşa edilmesi imar etkinlikleri açısından önemlidir (Kıray, 1998). 

     Merkezi yönetim tarafından gerçekleştirilen inşaatların yanı sıra gayrimüslimlere ait birçok önemli binanın da 19. yüzyıl sonu, 20. yüzyıl başını kapsayan dönemde inşa edilmiş ya da yenilenmiştir. Bu binalar arasında İngiliz konsolosluk kompleksi (1880’lerin sonları), İngiliz Kilisesi (açılış tarihi 1902), Fransız Konsolosluğu (20. yüzyıl başı), İtalyan Kız Okulu (20. yüzyıl başı), St. Andre (bugünkü St. Joseph, 20. yüzyıl başı), Sacré-Coeur (bugünkü Ticaret Lisesi, 20. yüzyıl başı) gibi yapılar bulunmaktadır (Beyru, 2011). Ayrıca Yahudi cemaatinin kentteki en büyük ve diğerlerinden çok daha gösterişli olan ibadet yapısı, Beth İsrael Sinagogu yine bu dönemde inşa edilmiştir.

KAYNAKLAR:

Alpaslan, H. İ. (2014), Osmanlı Dönemi İzmir’inde Müslüman Cemaatin Sosyo-Ekonomik Olanakları İle Cami Mimarisinin Gelişimi Arasındaki İlişkiler, 17. – 20. Yüzyıl. Yayınlanmamış Doktora Tezi. İzmir: DEÜ Fen Bilimleri Enstitüsü

Baykara, T. (1974), İzmir Şehri ve Tarihi. İzmir: Ege Üniversitesi Matbaası.

Beyru, R. (2000), 19. Yüzyılda İzmir’de Yaşam. İstanbul: Literatür Yayınları.

Beyru, R. (2011), 19. Yüzyılda İzmir Kenti. İstanbul: Literatür Yayınları.

Bilsel, C. (2000), 19. Yüzyılda Osmanlı Liman Kenti İzmir’de Kültürler, Mekân Üretim Biçimleri Ve Kent Mekânının Dönüşümü. (Akın, Batur ve Batur ed.), Osmanlı Mimarlığının 7 Yüzyılı “Uluslarüstü Bir Miras” içinde (213-221). İstanbul: Yapı-Endüstri Merkezi Yayınları.

Göksu, E. (1994), İzmir Bölgesinde 19. Yüzyıl Ekonomik İlişkileri Temelinde Nüfus Ve Yerleşme Yapısı. Ege Mimarlık, 94/3, 29-31.

Kıray, M. B. (1998), Örgütleşemeyen Kent: İzmir. İstanbul: Bağlam Yayınları.

Köker, O. (Ed.). (2009), Orlando Carlo Calumeno Koleksiyonu’ndan Kartpostallar, Vital Cuinet’nin İstatistikleri ve Anlatımlarıyla, Bir Zamanlar İzmir. İstanbul: Bir Zamanlar Yayıncılık.

Mantran, R. (ed.) (2011), Osmanlı İmparatorluğu Tarihi I-II. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.

Michaud, J. F. ve Poujoulat, J. J. (2007), İzmir’den İstanbul’a Batı Anadolu 1830. İstanbul: İstiklal Kitabevi.

Rougon, F. (1892), Smyrne-Situation, Commerciale et Economique. Paris: Berger-Levrault et Cie.

Smyrnelis, M-C. (2013), 18. ve 19. Yüzyıllarda İzmir’in Kentsel Alanı. Maeso J. L., Lesvigne, M-V. (Ed.)  18. ve 19. Yüzyıllarda İzmir: Batılı Bir Bakış. İzmir: Arkas Holding.

Tekeli, İ. (1992), Ege Bölgesi’nde Yerleşme Sisteminin 19. Yüzyıldaki Dönüşümü. Egemimarlık, 2-3, 78-83.

Texier, C. (1862), L’Univers, Histoire et Description de Tous les Peuples de l’Asie Mineure. Paris: Firmin Didot Fréres.

Tournefort, S. (1718), Voyage into the Levant. Londra.


[i] Baykara Sarıkışla’nın 1829 yılında inşa edildiğini belirtir (Baykara, 1974), Beyru ise 1827 yılında yapıldığını iddia eder (Beyru, 2011). Arşivler tarandığında 30 Eylül 1826 tarihli bir belgede “baharda deniz kenarında bir kışla yapılacağı”ndan (BOA, 27/s/1242,  Hatt-ı Hümayun Fonu, Dosya No:596 Gömlek No:29225) bahsedilmekte ve 15 Aralık 1826 tarihli “inşa olunacak kışlanın hesab-ı sahih ve mutedil ile kaça mal olacağını keşf için İstanbul’dan mühendis ve mimarlardan birinin gönderilmesi hakkında” (BOA, 15/Ca/1242,  Hatt-ı Hümayun Fonu, Dosya No:336 Gömlek No:19271/A) bir belge bulunmakla birlikte kışlanın ne zaman bitirildiğine dair bir belge bulunmamaktadır. 

[ii] Bu hattın inşaat 1870’lerde devlet tarafından tamamlanmış, daha sonra tüm hisselerinin devlet tarafından satın alınmasıyla dağılan şirketin yerine 1893 yılında hisselerinin büyük bir kısmı devlete ait olan “Smyrna-Cassaba et Prolongement” adlı bir Fransız şirketine işletme imtiyazı verilmiştir (Beyru, 2011).

Yayınlandığı Mecra: Ege Mimarlık Dergisi, Sayı:163 Sayfa: 46-49

Yayınlanma Tarihi: Nisan 2015

Özgün Bağlantı: https://www.egemimarlik.org/cevirim-ici-okuma/89/1262

H. İbrahim Alpaslan tarafından yayımlandı

Okumayı, yazmayı, yürümeyi, koşmayı seven bir insan.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s