Her genç kızın hayali olan “Beyaz Atlı Prens”in kim olduğunu açıklığa kavuşturmanın zamanı geldi arkadaşlar.Özellikle Ortaçağ romantik edebiyatının popüler konusu olan bu anlatının günümüze büyük oranda karikatürü varabilmiş ama gelin, aslında bu anlatı nereden türemiş, nereleri dolaşmış, hangi dinlere girmiş çıkmış, biraz ona bakalım.
Bellerophontes ve Pegasos |
En son yazacağımı baştan söyleyeyim, ejderhayı öldürüp prensesi kurtaran Beyaz Atlı Prens, Yunan mitolojisinin kahramanlarından Bellerophontes’ten Beyaz At ise herkesin iyi kötü bildiği kanatlı at Pegasos’tan başkası değil.
Bellerophontes’in hikayesi uzun. Tüm kahramanlar gibi trajediler ile dolu yaşamında bir çok altından kalkılamaz görevi tanrıların, tanrıçaların yardımıyla yerine getirmiş, ölüme kafa tutmuş bir arkadaş kendisi. Onu Anadolu’ya bağlayan ve binlerce yıl sonraki romanlara, masallara, şiirlere, dini anlatılara hatta resim ve heykellere ilham veren “Beyaz Atlı Prens”e dönüştüren görevinin izleri ise hala Antalya’nın batısındaki dağlarda varolmaya devam ediyor.
Pegasos’un sırtındaki Bellerophontes Khimeria’yı öldürüyor. Muhtemelen Klasik Yunan dönemi bir seramik resmi |
Bu arada bazı kaynaklar miti, Bellerophontes’in babasının Poseidon olduğu ve Pegasos’un babası tarafından kendisine verildiği biçiminde anlatsalar da genel kabul gören versiyon ağırlıkla Şefik Can’ın Klasik Yunan Mitolojisi isimli kitabından yukarıda aktardığım gibi. Ayrıca Pegasos’un da bir başka kahraman Perseus’un, yüzüne bakanı taşa dönüştüren yılan saçlı korkunç Gorgon Medusa’nın boğazını kestiğinde yere akan kandan doğduğuna da kısaca değinmiş olalım.
Çeşitli maceralardan sonra Bellerophontes’in yolu Lykia’ya yani bugün Antalya ile Muğla arasındaki kıyı bölgesi olan Teke Yarımadası’na düşer. Bu bölgede, vucudunun ön tarafı aslan, orta kısmı keçi ve kuyruğu yılan biçiminde, ağzından alevler çıkaran azılı bir canavar olan Khimeria, insanları ve hayvanları tehdit etmekle, ağzından çıkardığı alevlerle, koyunları, inekleri küle döndürmekle, ekinleri yok etmekle günlerini geçirmektedir. Mitin bu kısmı bir başka trajik kahramanlık anlatısı olan Oedipus miti ile benzeşir. Orada da bir yol kavşağına yerleşerek yolculara bir bilmece soran ve bilemedikleri için onları parçalayan sfenksi, yani vücudun çeşitli kısımları farklı hayvanlardan oluşan mitolojik yaratığı Oedipus bilmecesini doğru yanıtlayarak öldürür. Ancak Bellerophontes’in işi Oedipus kadar kolay değil.
Mızrağın gücü Khimeria’yı korkunç bir gürültüyle yerin altına gömerken eriyen kurşun da ağzını ve ciğerlerini doldurmaya başlar ve böylece Lykia ülkesi korkunç bir canavardan kurtulmuş olur. Ancak tam olarak ölmeyen, yerin altına hapsolan Khimeria’nın hala nefes almaya devam ettiğine, ağzından çıkan alevlerin kaya çatlaklarından sızarak yeryüzüne vardıklarına inanılır.
![]() |
Yanartaş’tan görüntüler |
Mitin devamında onu Olimpiyat oyunlarının ortaya çıkmasına bağlayan bir anlatıyı da aktarır bazı kaynaklar. Wikipedia’daki anlatım şöyle:
![]() |
Yanartaş’ın yanındaki olasılıkla Bizans dönemine ait kilise. |
Bu kısımın doğruluğundan, yani mitolojide yeri olduğundan oldukça şüpheliyim. Olimpiyatların kökeni Akdeniz sahilindeki Olympos kentine değil Yunanistan’daki Peleponnes yarımadasındaki Olympia kentine dayanır. Herhangi güvenilir bir kaynakta da olimpiyatları Olympos kentine veya Kimeria’ya bağlayan bir şey görmedim. Burada sanki isim benzerliği nedeni ile zoraki bir kısım eklenmiş gibi.
Bu mit başka bir açıdan da ilginçtir. Tarih boyunca dinlerin birbirlerinden aktardıkları öykülerin sayısız örneğinden biridir muhtemelen bu da. Zira önemli bir Hıristiyan azizi olan Saint Michael ya da Aziz Mikael de at üstünde, bir ejderhanın peşine düşüp onu öldürmesiyle ünlüdür. Bu tür istisnai doğa olaylarına mitolojik/dini açıklamalar getirmek hiç şüphesiz sadece Yunanlılara özgü değil. İncil’de Aziz Mikael adındaki azizin ejderha ile savaşı şöyle anlatılıyor:
Raphael’in Saint Michael’in ejderhayı öldürmesini betimleyen tablosu |
Ancak İncil’deki anlatı ile daha sonra Avrupa sanatındaki Aziz Mikael figürü oldukça farklıdır. Olasılıkla İncil’de melek olan Mikael’in şeytanı/asi melekleri/kötülüğü alt etmesinden bahsedilirken bu anlatı zamanla yeryüzünde atıyla ejderha peşine düşen bir kahramana dönüşmüş.
Ortaçağ ve Rönesans sonrası dönemdeki bir çok gravürde ve tabloda Aziz Mikael beyaz bir ata binmiş biçimde bir ejderhayı mızrağı ile öldürürken görülür. Bazense atsızdır. Bazen öldürdüğü yaratık ejderha değil şeytanın kendisidir. Yani bir çok farklı uyarlaması vardır bu meselin sanatta. İlginç olan başlarda kötülükle savaş temalı bu meselin tasvirlerinde bir süre sonra ejderha öldükten sonra kurtarılan bir kızın ya da prensesin eklenmesidir. Yandaki Raphael’e ait tabloda sağ tarafta kadraja biraz da zorlama biçimde girmiş pembeli prensesimizi görüyorsunuz… Bu, aynı temanın uhrevi dünyadan alınıp dünyevi dünyaya romantik sosa batırılarak sunulması mı yoksa başka bir jenerik kurguyla paralellik mi pek bilmiyorum. Bunu geliştirmek için biraz daha sanat ve dinler tarihi metinlerine girmek lazım.
Bu arada çok da derinleşip İslami mesellerde ve halk mitolojilerinde bu hikaye benzer bir karşılığın olup olmadığını araştıramadım ama içimden bir ses kesin vardır diyor. Zaman bulunca bakacağız artık…
Bu bağlamda Yanartaş’ın hemen yanıbaşında büyük olasılıkla Bizans dönemine ait kilisenin kalıntıları da dikkat çekici. Belki de bu kilise Aziz Mikael’e ya da buraların Ortodoks olması nedeni ile daha doğru bir söyleyişle (H)Agia Mihail’e adanmış bir kilise idi. Hala duvar resimleri görülen yapı pek iyi durumda değil ve acil bir şekilde koruma altına alınması gerekiyor. Necip milletimiz binlerce yıllık duvar resimleri üzerine çeşitli edebi örnekler kazımaktan kendilerini alamıyor ne yazık ki.
Neyse, konu çok dağıldı, özetleyecek olursak, Prens Bellerophontes, Beyaz Atsa Pegasos’tan başkası değil.
Beklemeye devam.
![]() |
Solda: Beyaz Atlı Prens için dilek ağacına su şişesi etiketi bağlayan bir kızımız Sağda: Beyaz Atlı Prens. |
Son not: Bellerophontes mitinin Aziz Mikael meseli ile, Aziz Mikael meselinin Beyaz Atlı Prens hikayeleri ile bağlantıları tarafımdan spekülatif olarak kurulmuştur.