Çok uzun zamandır ve sanırım üniversite son sınıfta biraz da tesadüfen aldığım bir seçmeli ders sayesinde mitolojinin -özellikle de Antik Yunan mitolojisinin- hastasıyım.
Bir çok alanda olduğu gibi mitoloji de bilgi sahibi oldukça daha çok keyif alınan ve daha çok okunan, içine dalınan bir alan. En başlarda güzel masallar olarak gelen mitlerin zamanla daha derin anlatılar olabileceklerine dair işaretleri keşfetmek, bu anlatıların içerisinde insanın geçmişinin ve bilinçaltının silik izlerinin olduğunu öğrenmek ve bu sembol dünyasının dinler-kültürler arasındaki aktarımını, sanattaki yansımalarını izlemek insanı zenginleştiriyor. Maddi olarak değilse de manen.
Başlangıcından beri insanın en önemli arayışlarından birisi anlam arayışı olmuştur. Doğal olarak, insan bu arayışında ancak kendisinin hazır olduğu sonuçları elde edebilir. “Bu nedir” ya da “bu neden böyledir” gibi soruların yanıtları insanın o andaki donanımının çerçevesinde verilir ve dolayısıyla o çerçeveyi tarif eder. Yani neyi ararsa arasın, kendini bulur.
Eski Yunanlılar bir çok eski uygarlık gibi doğadaki somut ve somut olmayan hemen her şeyin anlamını ve geçmişini mitoloji dediğimiz bir inanç dünyasından türetmek zorundaydılar. Fen ve sosyal bilimler gibi bilgi alanlarının bugünkü anlamıyla var olmadığı dönemlerde, doğadaki varlıkları ve onların işleyiş ve ilişkilerini açıklamak için bilime başvurma gibi bir anlayış -en azından ilk filozofların Anadolu kıyılarında ortaya çıkmasına kadar- mevcut değildi. Bu nedenle dünyanın açıklanması işi gerçek dünyadan ilham alan hayal gücünün yardımı ile mitolojiye kalmıştı.
(Öneri: Önce tüm metni okuyun, daha sonra resimleri altlarındaki yorumlarla birlikte okumak için tekrar başa dönün)
Birincisi mitolojik anlatılar müthiş bir yaratıcılık barındırır. Birbirine eklemlenen, çizgisel veya döngüsel zamana sahip olan anlatılar her zaman keyifle okuduğum edebi eserlerdir.
Bunun yanısıra binyılların kolektif emeği ile üretilmiş anlatılar bize hem bunları üreten ve inanan toplumlar hem de bugünkü toplumlar hakkında bir çok şey söyler. Mitlerin yüzeysel anlatımının altında daha derin ve simgesel dünyalarında aslında çok daha gizli, olgun ve rafine bir düşüncenin ürünü anlatılar, fikirler yatar.
Çok basit bir örnek, Zeus’un karnında Athena’yı taşıyan eşi Metis’i yiyerek yok etmesi ve Athena’nın babasının kafası yarılarak “doğurtulması” ilk bakışta acayip, masalsı bir enstantane olarak görülebilir. Ancak Metis’in bilgeliği, Zeus’un iktidarı, Athena’nın zekayı sembolize ettiği temelinden yola çıkılarak bu olaydan iktidar, bilgi ve zeka arasındaki ilişki hakkında çok şey söylenebilir.
Gerçi bu mitleri üreten ve onlarla yaşayanların bu simgesel ilişkilerin hepsini bilinçli olarak kurup kurmadıkları, farkında olup olmadıkları da başka bir tartışma konusudur.
Yani mitoloji aslında masallar dünyası değil, dünya, insan ve insana dair bir çok şeyin üzerine düşünmek üzere bir potansiyel deryasıdır.
Üçüncü yaklaşımsa ikincisini dışlamayan ancak mitlerin tamamen kurgusal olmadıklarını, içlerinde çok eski tarihlerde yaşanan, yazılmamış ama kuşaktan kuşağa anlatılırken evrimleşmiş gerçek yaşantıların olduğunu savunur. Mitlerin oluş(turul)masından önce yaşananlar kuşaktan kuşağa anlatılırken değişir, dönüşür ve daha sonra mitlerin içinde ancak dikkatli ve bilgili gözlerin sezebileceği bir halde bulunurlar. Bu yaklaşımın en önemli isimlerinden birisi ve mitlerin içindeki saklı tarihi bulma konusundaki en yetkin kişilerden birisi Robert Graves’tir.
Son olarak “Yunanlılar Mitlerine İnanmışlar mıydı?” isimli kitabın yazarı Paul Veyne’in çok sevdiğim bir sözü ile bitireyim bu konuyu:
“(…) Bu yüzden geçmişin ürünlerinin tamamını ilginç düşler olarak kabul edip, çok kısa bir süre için de olsa ‘bilimin son durumunu’ hakikat olarak kabul edemeyiz”.
Bu yazıda, yukarıdaki düşüncelerin örneği olarak çok sevdiğim, kısa, fazla budaklanmayan ama buna karşın sanatta sıklıkla işlenen Apollo ve Daphne mitini anlatacağım. Ya da aslında anlatanları aktarıp üzerine söylenenleri derleyeceğim.
Bu arada görseller için not: Sanat tarihinde en çok işlenen mitolojik sahnelerden biri herhalde Daphne’nin ağaca dönüşmesi. Internette aratıp binlerce -çoğu resim- örneği görebilirsiniz. Ben herhangi bir sıralama yapmadan biraz da tesadüfen seçtiğim bir kaç örneği buraya taşıdım.
Önce kısaca miti 3 farklı üslupta anlatan, ele alan 3 farklı kaynaktan aktaralım. Bakalım Antik çağdan Romalı Ovidius ile günümüzden Şefik Can ve Robert Graves nasıl ele almış bu miti.
Defne ağacının ortaya çıkışı Antik Yunan mitolojisindeki en keyifli dönüşüm anlatılarından biridir. Doğal olarak bunu ve bunun gibi bir çok varlığın dönüşüm yoluyla oluşmasını konu alan Ovidius’un müthiş eseri Dönüşümler’de (Metamorphosis) yer bulur kendine.
Geniş bir yer kaplayan koca yılan,
İlkin Daphne Peneia’yı sevmişti Phoebus,
Senin işin, ışıldağınla, yok başka yapacağın…
Kurşun kaplıydı sevgiyi vuran, sivri değil.
Peneide’nin kızı nymphaya atmıştı bunu,
(Apollon Eros’a artistlik yapıyor, “okların bir işe yaramaz, benim oklar daha süper” diye, Eros da “görürsün sen” deyip Daphne’ye aşık ediyor Apollon’u. Bu arada Apollon aynı zamanda güneşi de temsil eder, bazı mitlerde güneş ışınları Apollon’un okları olarak tarif edilir.)
İşlemiş iliklere. Biri aşıktı o günler, sevginin
![]() |
JAN BOECKHORST, 1640 civarı (web6). Sahnenin ilginç bir tasviri. Oranlardaki bozukluk, Daphne’nin bir acaip göbeği… Bu erken dönem Almanlar biraz etine dolgun hatun seviyor biliyorsunuz… |
İçin. Yanıyor yüreği, umuyor dileğinin olacağını.
Sürür beni arkandan, dur. Ağlasınlar bana, düşme, bak
(Daphne evlenmeme yemini etmiş bir Nympha, yani peri benzeri çayırlarda, ormanlarda takılan, çiçek toplayan bir mitolojik karakter. Apollon yiyince Eros’un okunu düşüyor kızın peşine. Diller döküyor, kendini tanıtıyor, “Apollon’um lan ben, şöyle acaip hünerlerim, güçlerim var, benden iyisini mi bulacan diyor…” Sonlara doğru iyice arabeske bağlıyor. Daphne’de “ıyyy ne biçim adam bu be, sürekli kendini övüyo, hiç sevmem” diyip kaçışa devam ediyor.)
Yarım kalıyordu sözler ağzında. Bu sıra
Peneid sularına, korktu. Göster kendini, yetiş,
(Daphne yakalanacağını anlayınca tanrılara yalvarıp onu kurtarmalarını istiyor, tanrılarda “peki madem” deyip onu defne ağacına dönüştürüyorlar. Ancak Apollon’un aşkı bitmiyor. Ağaca sarılıp kabuğun altındaki kalp atışlarını duyuyor ve öpüyor ağacı. Bir süre sonra muhtemelen ağaç kabuğu öpmekten sıkılıp arabeske devam ediyor. “Karım olmadın ama bundan sonra seni zaferlerde yaşatacağım, zafer çelenklerini, taçlarını senin dallarından yapacağım” diyor. Yalnız burada Ovidius biraz coşup anakroni yapıyor. Zira mitin geçtiği kadim zamanlarda ne Roma var ortada, ne Augustus, ne Capitol ne de bahsettiği Roma adetleri. Neyse… Olur o kadar. Hem Apollon’un kehanet gücü olduğunu da unutmayalım, belki geleceği gördü de söyledi. Ovidius büyüksün)
Bir gün Apollon Thessalia’da, kıyıları ağaçlarla gölgelenen Peneus ırmağı kenarında, güzel, genç bir kız gördü. Bu eşsiz güzelin adı Daphne idi. Artemis gibi o da lekesiz bir kız olarak kalmaya and içmişti. O, ormanların derinliklerinde yalnız başına dolaşmaktan zevk alıyordu. Ay ışığında, yabani hayvanları kovalamak, avlamak, derilerinden faydalanmak onun için en büyük eğlence idi. Uzun saçları omuzları üstünde dalgalanan güzel Daphne; erkeklerden iğrenir ve bir adamın karısı olarak yaşamayı aklına bile getirmezdi. Sık sık babası ona;
Kızım, beni torun sahibi etmelisin; dediği zaman, Daphne kollarıyla ihtiyar babasının boynuna sarılıyor ve ona şöyle karşılık veriyordu: — Ey, dünyaya gelmeme sebep olan sevgili babacığım, kadınlık görevlerini bilmeden ve birisinin karısı olmadan, bağımsız olarak yaşama müsaade et…
![]() |
CORNELIS de VOS, 1630 (web9). Yere değen ayağın topuğundaki köklenmelere dikkat… |
Bana insanların mazisini, halini, üzüntülerle dolu istikballerini okuyan ve her şeyi bilen, her şeye hayat veren Tanrı “Apollon derler”
![]() |
ANDREA APPIANI, 1795-1800 (web10). Yine ayaktaki köklenmeler dikkat çekiyor. |
— Ey, toprak ana, beni ört, yalvarış biter bitmez o ağırlaşan beni sakla, beni kurtar. Bu yürekten kopan uzuvlarının odunlaştığını hissetti. Gri renk bir kabuk, olgun göğsünü kapladı. Kokulu saçları yapraklara çevrildi. Kolları dallar halinde uzadı. Nazik ve küçük ayakları kök olup toprağın derinliklerine daldılar. Başı ise büyük bir ağacın tepesi oldu. Şaşırmış bir halde Apollon, peri kızını kucaklamak isterken bir defne ağacının gövdesine çarptı. Fakat ağaca sarılarak sert kabukların altında henüz ölmemiş olan Daphne’nin kalbinin heyecanlı heyecanlı çarptığını duydu.
Madeni ve sert yaprakları bulunan defne ağacının, vaktiyle güzel bir peri kızı olduğunu düşünelim. Onun saçlarının güzel kokusunu defnenin yapraklarından koklayalım, fakat Daphne’nin doğan güneşin önünden kaçan güler yüzlü, genç “Şafak” olduğunu da unutmayalım. Her sabah parlak güneş onu yakalamak için koşar fakat pembe yanaklı, utangaç Şafak, yakalanmak istemez kaçar. Güneş onu, ışıklarıyla kucaklamak üzere iken o birdenbire güneşin önünde kaybolur.
Ovidius’un ve Şefik Can’ın bizi mest eden anlatısını Robert Graves farklı bir yaklaşımla ele alarak büyüyü bozar ve masal atmosferini bir anda dağıtır.
Haydaaa… Ovidius ve Şefik Can’la masal dünyasında gezerken Graves Freud’la, potasyum siyanürle daldı mite… Böyledir ama Graves. Mitlerin gerçeklikle olası bağlantılarına dair müthiş ipuçları yakalar. Biraz büyüyü bozar ama başka türlü bir büyü yapar. Devam ediyor:
“Apollon’un aşk serüvenleri her zaman başarıyla sonuçlanmadı. Bir keresinde Marpessa’yı baştan çıkarmaya çalışsa da genç kadın kocası İdas’a sadık kalmakta ısrar etti ve onu reddetti.
Farklı bir son aktarımı da var burada. Daphne ağaca dönüşmemiş de Toprak Ana onu alıp Girit’e kaçırmış ve Pasiphae ismiyle hayatını sürdürmesini sağlamış, yerine de bir ağaç koymuş. Bu arada Pasiphae de Theseus ve Minotauros mitinde geçen önemli bir karakterdir.
Evet, Nymphalar peridir, güzeldir, taştır dedik ama böyle manyaklıkları da vardır. Kandırılmaya, kızdırılmaya gelmezler.
“Apollon’un, Nehir Peneios’un kızı ve Toprak Tanrıçası’nın rahibesi olan Dağ nymphası Daphne’yi takibi, defne çiğneyen bir grup Mainad’ın ibadet ettiği tanrıça Daphoene’nin (“kanlı olan”) bulundu-ğu Tempe’nin (tapınak) Helenler tarafından istilasını tasvir eder. Bu grubun yok edilmesinden sonra (Plutarkhos’un aktardığı efsane, rahibelerin, Ay-tanrıçasına Pasiphae adının verildiği Girit’e kaçtıkları izlenimini verir( Apollon, sonraları sadece Pythia’nın çiğnemiş olabileceği defneye sahip oldu”
Ovidius, Dönüşümler, Payel Yayınevi, 1994.
Şefik Can, Klasik Yunan Mitolojisi, Ötüken Yayınları, 2012.
Robert Graves, Yunan Mitleri, Say Yayınları, 2004.
Paul Veyne, Yunanlılar Mitlerine İnanmışlar mıydı? Dost Yayınevi, 2003.
Görseller:
web1 : https://commons.wikimedia.org/wiki/File:Giovanni_Battista_Tiepolo_-_Apollo_and_Daphne_-_WGA22293.jpg
web2 : https://commons.wikimedia.org/wiki/File:Giovanni_Battista_Tiepolo_-_Apollo_Pursuing_Daphne,_1755-1760.jpg
web3 : http://www.artnet.com/artists/no%C3%ABl-nicolas-coypel/apollo-and-daphne-nqH7gfvJP6sML1bHf_4nFw2
web4 : https://commons.wikimedia.org/wiki/File:Theodor_van_Kessel_-_Apollo_and_Daphne_SNG.G_11965-130.jpg
web5 : https://www.wikiart.org/en/john-william-waterhouse/apollo-and-daphne-1908
web6 : https://search.getty.edu/gateway/search?q=jan%20van%20huysum&cat=highlight&highlights=%22Open%20Content%20Images%22&rows=20&srt=&dir=s&dsp=0&img=0&pg=2
web7 : https://commons.wikimedia.org/wiki/File:Francesco_Trevisani_-_Apollo_and_Daphne_-_WGA23056.jpg
web8 : http://www.nationaltrustcollections.org.uk/object/959435
web9 : https://commons.wikimedia.org/wiki/File:Cornelis_de_Vos_-_Apollo_chasing_Daphne,_1630.jpg
web10 : https://commons.wikimedia.org/wiki/File:Andrea_Appiani_-_Apollo_and_Daphne,_1795-1800.jpg
web11: https://commons.wikimedia.org/wiki/File:Piero_del_Pollaiolo_(attr.)_Apollo_and_Daphne.jpg
web12 :http://barber.org.uk/attributed-to-the-master-of-the-judgment-of-paris/
web13: https://tr.m.wikipedia.org/wiki/Dosya:Apollo_and_Daphne_by_Veronese,_San_Diego_Museum_of_Art.JPG
web14 : https://en.wikipedia.org/wiki/Apollo_and_Daphne_(Bernini)