İzmir tarihi hakkında araştırma yapan ya da bu konuya meraklı hemen herkesin rastladığı bir yapının peşine düştüm geçenlerde.
Adı çok heybetli: Kral Tantalos’un Mezarı.
Bu mezar anıtı Charles Texier’in çizdiği restitüsyonu ile kazınmış aklıma. Madem dedim gidip göreyim bu anıtı. Ama oldukça şaşırtıcı bir biçimde literatürde geçe geçe eskimiş, sanki gözönünde olmaktan unutulmuş, yok olmuş bu anıt… Herkes biliyor, duymuş anıtı ama yerini, ne durumda olduğunu tam olarak bilen yok. Hatta bazı arkadaşlarım böyle bir anıtın olduğundan bile şüpheli… Ama keyifli bir dedektiflikle anıtı, daha doğrusu ne yazık ki sadece yerini bulabildim. Yani, aslında, galiba…
Önce yapının literatürdeki hikayesini biraz aktarayım…
Konu hakkında önemli çalışmalar yapan, uzun süre Smyrna ve çevresindeki kazıların başkanlığını yürüten Prof. Dr. Ekrem Akurgal’ın tespitleri de şöyle:
“Tantalos tümülüsü Ras Şamra mezarlarında ve Orta Anadolu’da Gâvurkale mevkiindeki Hitit devrine ait mezar odasında olduğu gibi Isopata tipinde bir mezar odası göstermektedir. Miltner’in açtığı ve bizim kazdığımız diğer tümülüslerde ise çok basit ve küçük bir mezar odası, daha doğrusu taşla kaplı bir çukur bulunmaktadır; bunlar Tantalos mezarında bulunan sivri kemer kesitindeki bindirme tekniği ile yapılmış örtüye sahip olmadıktan başka taş işçiliği bakımından da çok ayrı bir karakter arzeden ekseriya dış kısımları işlenmemiş fakat iç kısımları çok muntazam büyük taşlarla meydana getirilen ve dörtgen bir şekle malik olan bu tümülüslerin mezar odaları zaman bakımından muhakkak ki Tantalos odası ile çağdaş değildirler. Yukarıda söz konusu olan ve tarafımızdan 1948 yılında açılmış olan küçük mezardaki mezar odaları aynen bu özellikte olduklarına göre, bu çeşit mezar odalarını elde edilen ve yine orada mezkûr seramiğe nazaran 5. asrın sonu ile 4. asrın başı arasına koymak durumundayız. Bu ikinci tip mezar odalarının tarihleri bu olduğuna göre çok ayrı karakterde olan Tantalos mezarının odası daha eski olmak gerektir. Böylece mezar odası bakımından yaptığımız karşılaştırmalar da birbirinden zaman bakımından iki ayrı tip mezar olduğu mütaleasını desteklemekte ve Tantalos mezar anıtını arkaik devre tarihlemek hususundaki teklifimizi teyit etmektedir. Eski İzmir Nekropolisi’ndeki tümülüsler krepisli, dromoslu ve aştan örtülü bir mezar odasına sahip olmakla Phryg tümülüslerinden tamamiyle ayrı olup, bu özellikler ile Batı Anadolu’nun geri kalan krepisli ve mezar odalı tümülüsleri gibi Mykenai geleneğine bağlıdırlar” (Akurgal, 1950).
“Bir zamanlar Yamanlar Dağı üzerinde yükselen Tantalos mezarı, tholos biçimli anıtsal mezarların güzel bir temsilcisidir. Tantalos tümülüsünün mezar odası, adı geçen çeşmenin planında idi (Smyrna Antik Kenti’ndeki çeşme) ve onun gibi isopata tipi adını taşıyan yapı türünde idi, yani planı dikdörtgendi ve üstü bindirme tekniğindeki bir tonozla örtülü bulunuyordu. Tantalos mezarı adı ile anılan bu anıtsal eser Eski İzmir’de M.Ö 620-580 tarihlerinde yönetimi elinde tutan basileusun ya da tyranın mezarı olmak gerektir”
(…)
Zeus’un ve Pluton’un ‘müşterek’ oğlu Niobe ile Pelops’un babası, tanrılara karşı uygunsuz davranışlarından dolayı lanetlenerek işkence çekmeye mahkum edilmiş olan efsanevi kral Tantalos’un elbette ki bir mezarı yoktu. Ancak M.S 2. yüzyılda yaşamış olan ünlü Hellenli gezgin Pausanias ‘Tantalos’un acaip mezarını’ gördüğünü anlatması nedeniyle Yamanlar Dağı2nda (bugünkü Çay Mahallesi’nde) 205 metrelik rakımda bir zamanlar yükselen 30 m. çapındaki tümülüs, arkeoloji literatüründe yüz elli yıldan beri ‘Tantalos’un Mezarı’ olarakün kazanmıştır (E. Akurgal, Anadolu Araştırmaları, TTK 1945, s: 10-29).
Bugün tümülüsü oluşturan dairevi poligonal duvar bütünü ile yok olmuş, mezar odası ise bir gecekondunun altında kalmıştır. Bindirme tekniği ile yapılmış olan mezar 3.55×2.18 m. boyutlarında olup Girit’teki Isopata adı ile anılan gömü evleri tipindedir. Rasshamra’da, Myken dünyasında ve Ankara yakınındaki Gavurkalesi Hitit gömü odası ile Bayraklı’daki taş çeşme aynı görünüşte ve yapı biçimindedir (E. Akurgal, Arkaik ve Klasik Çağlarda İzmir, Belleten IX 1946, s: 55-80). ” (Akurgal, 1993).
Akurgal’ın kendisine ait ve başka kaynaklardan aktardığı çizim ve fotoğraflar da yapıdan artık eser kalmadığı için çok değerli:
![]() |
Resim 1 (Akurgal, 1993) |
![]() |
Resim 2 (Akurgal, 1993) |
![]() |
Resim 3 (Akurgal, 1993) |
![]() |
Resim 4 (Akurgal, 1993) |
Bu anlatıların çeşitli versiyonlarına rastlamak mümkün. İlginç bir biçimde günümüze yaklaştıkça anlatıların kesinliği ve bilgi vericiliği azalıyor. Hatta bir süre sonra özellikle internetteki kaynaklar arkeolojik verileri bir kenara bırakıp mitolojik bir kişilik olan Tantalos’un hikayesine odaklanıyorlar. Bana komik gelen bir biçimde bu mezarın Tantalos’a ait olduğunu son derece kesin bir biçimde aktaran kaynaklar da var. Yani yaşayıp yaşamadığı bilinmeyen, mitolojiye esin verecek biçimde benzer bir kral yaşadıysa bile olasılıkla mezarın inşa tarihinden çok önce yaşamış olması gereken bir insana…
![]() |
Resim 5 Mezarın Anıt Fişi |
Tantalos’un Zeus’un en yakın sırdaşlarından biri olduğu anlatılır. Öyle ki Zeus onu Olymposlular’ın neredeyse bütün şölenlerine davet ediyor ve çok sevdiği bu ölümlünün tanrıların yiyeceği olan Nektar ve Ambrosia’dan tatmasına izin veriyordu. Ne var ki bir müddet sonra Tantalos bu ayrıcalıkları kendi menfaatleri için kullanmaya başladı. İlk olarak tanrılar arasında özgürce konuşulan sırları insanlara anlatmaya başladı. Hatta Olympos’tan Nektar ve Ambrosia çalarak arkadaşlarına dağıtmaya ve bu şekilde onların da ölümsüzlük ayrıcalığını kazanmalarını sağladı. Tanrılar henüz bunları fark etmemişken affedilmesi mümkün olmayan bir başka suç daha işledi. Anlatılanlara göre işi tanrılarla boy ölçüşmeye kadar götüren Tantalos, Sipylos Dağı’nda (ya da Korinth’de) düzenlediği ve Olymposlular’ın hepsini davet ettiği bir ziyafette hazırladığı yiyeceklerin yetmeyeceğini fark edince, hem Zeus’u denemek hem de onlara mahcup düşmemek için oğlu Pelops’un etinden hazırladığı yahniyi konuklarına sundu. Tanrıların, özellikle de baş tanrının kudretini ve olacakları önceden görme yetisini ölçmek için yapılan bu ölümcül günaha Tantalos gibi, bir zamanlar Lykaon’un oğulları da başvurmuş ve kardeşleri Nyktimos’u keserek Arkadya’da Zeus’u ağırlamak için etinden çorba yapmışlardı. Kızı Persephone’nin kaçırılmasından dolayı derin bir acı duyan Demeter’in dışında, tanrıların hepsi tabaklarında ne olduğunu fark edip, dehşet içinde geri çekildi.
İşlediği bu ölümcül günahlardan sonra Tantalos’un, Zeus’un gazabına uğrayıp hayatını kaybetmesi uzun sürmedi. Ne var ki ölüm bile eblat katili olan bu babanın acılarını dindirmeye yetmedi. Tanrılara isyan etmeye cüret eden İksion, Sisyphos, Danaos Kızları ve daha birçoğunun Ölüler Diyarı’nda çektiği işkence ve acılara Tantalos’unkiler de eklendi. Anlatılanlara göre Tantalos serin ve duru suların beline kadar geldiği bir gölün içerisinde ebedi bir susuzluk ve açlığa mahkum edilmişti. Öyle ki bazen çenesine kadar gelen suyun içerisinde durduğu halde ondan bir yudum bile alamıyordu. Zira dudaklarını suya değdirdiğinde su aniden kayboluyor ve koskoca göl bir bataklığa dönüşüyordu. Avuçlarına doldurduğu suyun bile ağzına götürene kadar parmakları arasında süzülüp gittiğini gördükçe kahroluyor, ıslanan parmaklarını çatlamış dudaklarına sürdükçe de susuzluğu daha da artıyordu. Baktığında karşı konulamaz bir açlık hissi veren ve omuzlarına kadar sarkan meyve dolu dalların da göl sularından farkı yoktu. Çünkü ne zaman elini ağacın bir dalına uzatıp meyve koparmaya çalışsa, aniden bir rüzgar çıkıyor ve birbirinden lezzetli meyvelerle dolu olan dalları bu günahkar adamın yetişemeyeceği kadar yükseğe kaldırıyordu.
(…)
Zeus, Tantalos’un cezalandırdıktan hemen sonra Pelops’u yeniden diriltmek için habercisi Hermes’ten, talihsiz çocuğun bütün organlarını toplayıp pişirildiği kazanda tekrar kaynatmasını istedi. Bütün bunlar olurken kendisi de kazana bir takım büyüler yaptı. Fatalardan (kader tanrıçaları) Klotho da organları eklem yerlerinden biraraya getirdi. Tanrıça Demeter de farkında olmadan yediği omuz etinin yerine fildişinden yaptığı parçayı verdi. Yer tanrıçası Rhea ona hayat veren nefesi üflerken tanrı Pan da mutluluktan dans ediyordu” (Graves, 2004)
![]() |
Resim 6 Mezarın Bulunduğu Yerin Hava Fotoğrafları |
Bu alanın, yani Yamanlar Dağı’nın, Bayraklı sırtlarından Manisa’ya doğru olan alanın aslında en azından benim için karanlık olan, Neolitik Dönem’den Antik Smyrna’ya geçiş döneminde önemli bir rol oynadığı kesin. Kimi uzmanlar bu alanda bu dönemde yerleşimler olduğu, kıyıdaki yarımadaya yani Antik Smyrna’ya geçmeden önce bir süre bu alanda yaşandığını iddia ediyorlar ama bu yönde şu an çok az ve muğlak çalışmalar mevcut. Ancak hemen hemen kesin bir şekilde, bugün düşük nitelikteki sıkışık konut dokusuyla kaplanan, antik Smyrna’nın hemen kuzeyindeki yamaçların kentin Nekropolis’i olduğu ve burada diğer mezarların yanı sıra tümülüs biçimindeki mezar anıtlarının bulunduğu biliniyor.
Şimdi gelelim işin zor tarafına… Nerede şimdi bu Tantalos’un Mezarı ve aslında kime ait bu mezar?
![]() |
Resim 7 Mezardan Antik Smyrna’ya Bakış |
Mezarın bugün nerede olduğuna ilişkin ne yazık ki hemen hemen hiç bir bilgi yok. İnternet kaynakları kendilerini Tantalos’a kaptırmış gitmiş, mezarın yerini ve durumunu merak eden yok. Biraz arandıktan sonra ilk ipucunu I No’lu Koruma Kurulu’nda buldum. Mezara ait bir anıt fişi var ve buradan adresi bulmak mümkün ancak anıt fişi o kadar garip doldurulmuş ki kastedilen mezarın hangisi olduğunu anlamak biraz zor… Anıt fişlerinin felaket durumlarını, içeriklerindeki yanlış ve eksiklikleri bir başka yazıya bırakarak mutlaka bütün fişlerin uzman bir ekip tarafından elden geçirilmesi ve güncellenmesinin elzem olduğunu vurgulayalım.
Anıt fişinde Ada parsel bilgisi var, güzel, buradan adres bulunur ancak “Genel Tanım” kısmında “mevcut mezarlardan bir tanesi” demesi ve “Yapılan Onarımlar” kısmında da “… Tantalos Mezarı’ndan çok farklıdır” gibi ifadeler bulunması ve çapını yukarıda anılanlardan biraz daha küçük, 20 metre olarak kaydetmesi adresteki kalıntının Tantalos Mezarı’na ait olup olmadığına dair kuşkuları arttırıyor. Tanımlar o kadar karışık ki Tantalos Mezarı’ndan mı, bütün mezar alanından mı bahsedildiği bile tam anlaşılmıyor. Fotoğraf da Tantalos Mezarı’na ait değil sanırım.
En iyisi yerinde gidip görmek.
Yapının yeri hakkındaki en güvenilir bilgi anıt fişindeki ada-parsel numarası. Ancak ne yazık ki bu numaralar, Bayraklı ilçesi Karşıyaka’dan ayrılırken tüm ada-parsel numaraları değiştiği için güncel değil. Dolayısıyla yeni numaraları öğrenmek için belediyeye başvurmak gerekiyor. Belediyeden yeni ada-parsel numaralarının: 32741 / 5 olduğunu öğreniyoruz (bu güncellemeyi Şener Demirel’e borçluyum). Sökonusu ada parsele hava fotoğrafına baktığımda sanki daire planlı bir yapı izini fark ederek heyecanlanıyorum ve haftasonu alana doğru bir keşif yapmak şart oluyor.
![]() |
Resim 8 Mezarın Yaklaşık Olarak 33.60 m. Olan Güncel İzi |
Alanda doğrusu bir yapıyı gözümüzü canlandıracak kadar bir iz kalmamış. Texier’in yıkımının ardından alandaki gecekondulaşma ve şüphesiz hazine arayıcılarının tahripleri -tabi eğer mezar gerçekten buradaysa- geriye pek bir şey bırakmamış. Arazinin eğimi de yapı yıkıldıktan sonra taşların aşağıya doğru yuvarlanmalarına neden olmuş olmalı.
Kesin olarak söylemek mümkün değilse de ben hava fotoğrafından görünen dairesel oturma alanı, alandaki birazdan bahsedeceğim izler ve tabii ki anıt fişinin -her ne kadar çok güvenilir olmasa da- burayı işaret etmesine dayanarak Tantalos’un Mezarı’nın yerinin çok büyük olasılıkla burası olduğunu düşünüyorum. Ancak şunu da söylemek gerekir ki bu alanın kent haritasında en yüksek yeri 185 m. rakımlı. Bu da Akurgal’ın mezarın 205 rakımında olduğu bilgisiyle çelişmekte… Bunula birlikte Akurgal’ın haritada işaretlediği yer de benim bulduğum yerle örtüşüyor gibi…
Öncelikle yerin Antik Smyrna ve körfeze hakim konumu buranın önemli bir kişinin mezarı olarak seçilmesini sağlamış olmalı. Bunun yanısıra bölgenin kayalık olması, dolayısıyla yapı malzemesinin hemen çevreden elde edilmesi de önemli bir avantaj. Yapının burada olduğunun bir başka göstergesi de Texier’in verdiği 33 metre 60 santimetre’lik çapın buraya neredeyse tam olarak oturması.
Alandaki az sayıda da olsa yapının duvarlarına ait olması büyük olasılık olan kyklopik (devasa) taşların muntazam bir biçimde üstüste durması, onların insan emeği ile yerleştirildiğini düşündürüyor. Bazı taşların yüzeyleri de üstüste veya yan yana gelmeyi kolaylaştıracak biçimde işlenmiş izlenimi veriyor.
![]() |
Resim 10 Üstüste Konulmuş Kyklopik Taşlar |
Tüm bu ipuçlarından Tantalos Mezarı’nın burası olduğuna dair çok az şüphem kalıyor. İnşa tarihi ve sahibi hakkında da son bir toparlama yapacak olursak, bu konuda en güvenilir yorumu yapan Akurgal, çevredeki diğer mezarların M.Ö 5. yüzyıl sonu, 4. yüzyıl başına tarihlenebileceğini ancak Tantalos Mezarı’nın teknik olarak bunlardan daha farklı ve daha eski olduğunu vurgular. Dolayısıyla mezarın Arkaik dönemde inşa edildiğini iddia eder. Ayrıca yapının Phryg geleneğinde değil Mykenai geleneğindeki krepisli ve dromoslu tümülüslere benzer özellikleri olduğunu ekler (Akurgal, 1950). Hatta diğer kitabında daha da ileri giderek mezarın M.Ö 620-580 tarihlerinde yönetimi elinde tutan basileusun ya da tyranın mezarı olabileceğini iddia eder (Akurgal, 1993). Ben açıkçası Akurgal’a saygı duymakla birlikte bu kadar net bir tarihleme yapabilmek için yeterli kanıtın olduğuna emin değilim.
![]() |
Resmi 11 Muntazam Birleşim İçin Yontulmuş Taşlar |
Bir başka tartışmalı konu da mezar anıtının üstünün toprak kaplı olup olmadığı. Kalıntılardan bu soruya bir yanıt bulmak mümkün değil. Ekrem Akurgal’ın yapı için “tümülüs” teriminin kullanması ve akrabalık ilişkisi kurduğu Myken mezarlarının da en bilineni olan Atreus Hazinesi’nin üstü toprak örtülerek kapatıldığı düşünülünce Akurgal’ın bu mezarın da üstünün toprakla kaplı olduğunu kastettiği izlenimini veriyor. Ancak ben mezarın zemin ve koni hatılı hizasına denk gelen silmelerin ve tepesindeki fallik figürün izlenmek üzere yapılmış, görsel elemanlar olduğunu, dolayısıyla tüm yapının toprağa gömülü olmadığını düşünüyorum. Dolayısıyla bu yapıya tümülüs yerine mezar anıtı demenin daha doğru olacağı kanaatindeyim.
Son olarak görünen hiç bir iz kalmasa da bu alan kent tarihi açısından oldukça önemli olduğu tartışmasız. Bu nedenle alanın mutlaka kaçak yapılaşmaya ve kazılara karşı korunması gerekiyor. Ayrıca toprak altında olası kalıntılara ulaşmak için kazı çalışması ve bu çalışmalardan edinilecek bilgilerle güncel bilimsel araştırma ve yayınların yapılması kent tarihi ve arkeolojisi açısından yararlı olacaktır. Bunun yanısıra alanda bilgilendirici yazı ve çizimlerin yer alacağı panolar hem mahalle sakinlerinin hem de benim gibi işi gücü olmayıp bir mezarın peşine düşenlerin bilgilendirilmesi açısından iyi olur…
Akurgal, E. 1950, Bayraklı Kazısı, Ankara, AÜDTCF Dergisi,Cilt 8.
Akurgal, E. 1993, Eski Çağda Ege ve İzmir, İzmir, Net Turistik Yayınları.